Thursday, 14 July 2011

ARA için "Işık Gölge Oyunları"ndan



Ara’yı yazarken kırkımı geçmiştim. Bizim kuşağımız Türkiye ile birlikte çok ciddi değişim yaşadı. Bizim çocukluğumuzda Türkiye bir tür “demirperde” ülkesiydi; dışarıya kapalı ve yoksul, kendi yağında kavrulan bir ülkeydi. Zenginler de vardı ama onlar bile “çok zengin” değillerdi. Lüksün bizim için çok aşırı karşılıkları yoktu; muz lükstü örneğin. TV tek devlet kanalıydı. Ülkenin genelinde 1977 -1978 yıllarında elektrikler her gece iki saat kesilirdi. Son derece mütevazi bir yaşam biçiminden, 1980’lerin sonundan başlayarak giderek zenginleşen koşullara geçiş yaptı Türkiye. Herkes “daha iyi yaşamak” hırsına sahip oldu. Hırs ve arsızlık küçük görülen, ayıp sayılan şeyler olmaktan çıktı. Şehirlerin görünür dış yüzleri yenilendi, evlerin eşyaları yenilendi, dev alışveriş merkezlerimiz ve yüzlerce kanallı televizyonlarımız oldu. Ama insanların ruhsal dünyası aynı şekilde zenginleşmedi. Benim kuşağımın çoğu insanı o tuhaf yoksulluktan çıkıp, otuzlu yaşları zenginleşme hırsıyla geçirdi. Reklamcı oldular, hızlı para kazandıran tekstil gibi işlere daldılar, şirketler kurdular, bir kısmı yarışta elendi ama bir kısmı da çok zengin oldular. Ancak, kırklı yaşlarına gelen pek çok arkadaşımda da "Ben ne yapıyorum?" sorgusunun başladığına da tanıklık ettim. Dine dönenler ve politik olarak da yükselen İslam’a eklemlenenler oldu; ya da Uzak Doğu inançlarına takılanlar, kendisini içki veya uyuşturucuya verenler oldu. Daha çok eşya, daha çok para, daha çok seks macerası, daha çok “aşk” abartısına kapılanlar da oldu. İşin gerçeği hepsinin hayatında ciddi bir “manevi boşluk” vardı, bu boşluğu dolduramıyorlardı. Manevi derken uhrevi anlamını kastetmiyorum. Kendini adamaktan, kendini ait hissetmekten; hayatına paradan puldan, eşyadan daha çok anlam katacak bir şey bulmaktan söz ediyorum. Biraz bunları anlatmaya çalıştım. Her kuşak kayıp kuşaktır evet, ancak benim kuşağım gerçekten bir dönemin adanmış solcularına da benzemiyordu, şimdinin “apolitik” gençlerine de. Gerçekten tam manasıyla arada kalmış bir kuşaktı."

Yazar Gül Yaşartürk ile üzerinde çalıştığımız "Işık Gölge Oyunları" kitabından.