Thursday, 7 July 2011

Aşkın Alfabesi - Ü - Ümit





İçimizde "ümit" kelimesinin anlamını en iyi bilen Gülsen'di herhalde. Yıllarca ümit edip beklemeye katlandıktan sonra, sonunda Fırat'ı kafalamayı başardı. Önce birlikte daha büyük bir eve taşındılar. Taksitle aldıkları eşyalarla evi bir güzel döşediler. Fırat yaratıcı yönetmenliğe yükseltildi. Sonra evlendiler. O 24 tuvalden oluşan resmi yapan art-direktör çocuğun Gülsen'e aşık olduğu, yıllardır açılamadığı, umutsuz bir aşkla yandığı düğün gecesi halka açık bir itirafla ortaya çıktı. Kaya ve Emel düğüne gelmediler. O sırada filmlerdeki gibi Venedik'te "ilişkilerini tazeleme" gezisine çıkmışlardı. Fırat ve Gülsen'le düzenli olarak görüştük, ben İngiltere'ye taşındıktan sonra da mektuplaştık. Fırat ülkenin, benim bıraktığımdan daha kötü hallere düştüğünü, Köpek’in kapatıldığını, İstanbul’un yaşanmaz hale geldiğini yazıyordu. Derken Güney'de, Kemer yakınlarında küçücük bir köye yerleşmeye karar verdiklerini bildiren mektup geldi. Gülsen'in yalnız yaşayan annesi ölmüş ve bizimkilere büyük bir iyilik yaparak, bir yazlık köyeviyle, işletilmeye hazır bir küçük bar bırakmıştı. Herşeyi satıp savıp kıyı köyüne taşındılar. Daha sonraki mektuplarda, Fırat kendisini boğan İstanbul'dan kaçabileceğini sandığını ama İstanbul'u aynen kafasında taşıdığını, geceleri sürekli eski arkadaşlarını, bizi, istifa ettiği işle ilgili sorunları, cehenneme dönen İstanbul sokaklarını rüyasında gördüğünü yazıyordu. Barda bütün müşterilerden fazla içiyor ve bazı geceler kavgalar çıkartıyormuş. Derken mektupların havası iyimserleşmeye, Fırat evin bahçesinde yetiştirmeyi başardığı sebzelerden çiçeklerden bahsetmeye başladı. Arası iyice açılan mektuplar birgün tamamen kesildi. Sanırım sondan bir önceki mektubunda, bir arkadaşından Emel ve Kaya'nın Kanada'ya göçmen olarak gitmek için başvurduklarını duyduğunu yazıyordu.

Yarın: Vahşiler