Monday 21 April 2014

Douglas Adams'dan bir alıntı.

















“Bir teoriye göre, eğer biri kainatın kesin varlık sebebini, neden burada olduğumuzu keşfederse, kainat birden yok olacak ve yerine daha tuhaf ve anlaşılmaz bir şey gelecektir.

Bir başka teoriye göre, bu zaten olmuştur.” 

"Kainatın Sonundaki Lokanta"dan.



“There is a theory which states that if ever anyone discovers exactly what the Universe is for and why it is here, it will instantly disappear and be replaced by something even more bizarre and inexplicable. 
There is another theory which states that this has already happened.” 
― Douglas AdamsThe Restaurant at the End of the Universe

Thursday 17 April 2014

El Aleph - Borges






"I felt infinite wonder, infinite pity." 

The Aleph, Borges

Dünyanın her yerini, her insanı, her varlığı, her şeyi aynı anda tek noktada görebilen bir insanın dehşeti, hayranlığı ve duyduğu sonsuz merhamet hissi. Borges'in her hikayesi harika, hepsini okuyunuz ama Alef'i mutlaka okuyunuz.

Tuesday 8 April 2014

Hayattan Ne Öğrendim? - Röportaj: Özge Dinç - Esquire Nisan 2014




















‘Teyzem’ filminde hikâyesini anlattığım teyzemden alçakgönüllülüğün bir erdem olduğunu öğrendim. Gençken kimse alçakgönüllü olamaz da, sonradan alçakgönüllü olmanın çok faydasını gördüm.

“They fuck you up, your mum and dad.” Philip Larkin'in bu çok meşhur dizesini İngilizce bilenler bilmeyenlere anlatsın. Türkçe TV altyazı çevirisi şöyle: "Mahvederler seni, annenle baban."

İki kızım var. Onlardan insanın hem anne babasına çok benzediğini hem de bambaşka insanlar olduğunu öğrendim. Sanırım anne babalarımızdan farklı olmaya çalışmamız, hayatı ileriye götüren mühim güçlerden biri. 

Hayatın ondan beklediklerini boşa harcayan, ‘başarısız’ olmuş bir insan bile bir zamanlar birilerinin göz bebeğiydi. Birileri onu sevdi, korudu. Bu ancak kendi çocuğun olunca anladığın çok çok basit bir gerçek.

“Evlilikte çok mutlu anlar vardır ama her şeyiyle mutlu evlilik yoktur.”

"Kadınlar şöyledir, erkekler böyledir." diyen adamlardan olmamaya çalışırım hep. Biyolojik ya da toplumsal cinsiyet farkı bizi ayrı insanlar yapmıyor. Erkeksi ya da kadınsı diye atfedilen birçok özellik zıt cinsiyetten birinde bulunabiliyor. Bana hayatın sırlarını öğreten insanlar oldu. Bunların bir kısmı erkek bir kısmı kadındı. 

Hayatta kalmayı 20 yaşında geldiğim İstanbul’da öğrendim. İstanbul’un büyüklüğü, hızlılığı çok çarpıcı gelmişti. Babam sinema okulunu kazandığımda aç kalacaksın, dedi. Gerçekten aç kaldığım zamanlar oldu.

Reklam yapmak bana, derdini en kısa yoldan, en açık şekilde açıklama yeteneği kazandırdı. Yazıyı eğip bükmeyi reklam yazarken öğrendim.

Ben hayatı aslında kitaplardan öğrendim. Hareketli bir çocuk değildim. Daha çok evde kalıp okumayı seviyordum. Aşkı, cinselliği bile deneyimim olmadan önce ansiklopediden okudum.

Bütün yıllar içinde en vazgeçemediğim yazar Nabokov oldu. Bazı kitaplarını ezbere bilirim.

Dört kitabım var; ama yazarlık benim daha çok ‘başıma geldi’. Senaryolarımı çekemediğim, başkaları için de senaryo yazmaktan sıkıldığım bir dönemde roman yazdım.

Yönetmen olmak istedim hep. Yönetmen olmanın yolu asistanlıktan geçiyordu. Kötü bir asistandım. Atıf Yılmaz sette kimseye bağırmaz, ‘Adı Vasfiye’de ilk kez bana bağırmıştı. Yönetmenin yaptıklarına bakmaktan görevimi yapamıyordum.

Her sanatçı kendi alanı içinde belli gözlemler yapıyor. Film çektiğin zamanlar dışında da kafan bu yönde çalışıyor. Bir edebiyatçı da cümlelerle algılıyor. Bir yere giriyor, o ışığı, o ortamı cümle şeklinde not ediyor kafasına. Ben hayatı görsel notlarla algılıyorum; o yüzden kendimi yazar olarak görmüyorum.

Sinemaya çok erken başladığım için çoğu büyük yönetmenle tanıştım. Yeşilçam’ı görmek kendimi en şanslı hissettiğim şeylerden biridir. Fikirlere acayip değer verilen bir zamandı.

Halit Refiğ gerçekten çok okuyan bir adamdı. Onun yanında bilgiçlik etmeye kalkmıştım, Freud’dan bir alıntı yaptım, o da bir açtı, “Bunu demek istiyorsun herhalde,” diyip o alıntıyı gösterdi. Ben bir yaşındayken o kitabı okumuş ve altını çizmiş.

Ertem Eğilmez'den çok etkilendim. Tanıştığımızda 21 yaşındaydım. Çok hastaydı evden çıkmıyordu, sürekli hayatını anlatıyordu, tam bir hayatla hesaplaşma durumuydu. Beni de öyle "Bu çocuk anlamaz" gibi görmüyordu.

Aşk, en hayati şey insan hayatında. Bir arkadaşımla, aşk ölüme karşı bulduğumuz tek çare diyoruz.

Hayat boyu çok aşk acısı çektim. Aşk acısıyla ilgili öğrendiğim en önemli şey, hiçbir şeyi kişisel almamak gerektiği. O insanın hayatında o an için bir şeye denk düşmemişsin, senle ilgisi yok aslında.

Eğitim verdiğim her derse "Ben öğretmen değilim." diyerek başlıyorum. Bizim işin kuralı yoktur. Olduğunu söyleyen ve kuralları öğreten bir sürü insan var ama kuralların hepsi insanın yazarken bulacağı şeyler. Ben buna karşıyım. İnsanın sıfırdan bambaşka bir şey yaratabileceğine inanıyorum. 

Yönetmenlik hayatım, kendi özgün fikrinde ısrar ve inadın ne kadar önemli olduğunu öğretti. Yumuşak başlı bir insanım, başka yapımcılarla çalıştığım zaman yeterince ısrar ve inat etmedim diye düşünüyorum.

Yıllar insanı daha akıllı yapmıyor. Bir hayat tecrübesi kazanıyorsun, ama bazen 23 yaşındayken daha akıllıydım diye düşünüyorum.

Sevgilimle, ailemle, dostlarla birlikte huzurlu bir ülkede uzun yıllar sağlıkla yaşamak ve son ana kadar hep filmler yapmak, yazmak, çizmek en büyük hayalim.