Wednesday 29 June 2011

Aşkın Alfabesi - O - Orospu




Fısıltı bir bağırtıya dönüşür. "Orospu, doğru mu söylüyor bu ibne?"

Bu saçma sapan sahnenin diyaloglarını yazan adam, yani ben burada biraz ölçüyü kaçırmaya başladığımı farkederim. Ama senaryosuz başlayan film artık geri dönülemeyecek bir yere gelmiştir, canlı yayın anında sürekli çalışan bir kameraya, diyalog yetiştirmek zorunda olduğumu bilirim. Herkes, içinde boşalan yayın gücüyle hareket eden kurmalı kuklalara dönüşmüştür artık. Dönüş yoktur. Mekanizmalar serbest kalmıştır bir kere. Yay gevşeyene kadar oyun sürecektir. Hem zaten, kurmalı bebekleri kim ciddiye alır? Danseder, şarkılarını söyler sonra susarlar. Sonra aynı şeyleri bir daha söylerler. Kimse onlardan hesap sormaz.

Işık bağırır, bağırıyordu:

"Demek bu kızı da mahvettin. Onu da hamile bıraktın mı ha? Onu da o doktor arkadaşına götürdün mü?"

Asaf söz sırası kendisine gelince, ezberi iyi, kendinden emin bir edayla

"Işık... İnanamıyorum... Zamanında seni hamile bıraktığım için mi bana bu kadar kızgınsın?"

Işık onaylar gibi sessiz kalır, kalıyordu.

Asaf sesi yavaş yavaş yükselerek

"Beni o yüzden mi terkettin? Hayatta ikinci büyük aşkımdın. Belki en büyük aşkımdın... Beni sırf benden hamile kaldığın için mi terkettin?"

Işık cevap vermez, vermiyordu.

Asaf yere tükürür, tükürüyordu:

"Orospu!"

Işık ağlamaklıdır, ağlamaklıydı.

"Orospu mu olduk şimdi?"

Asaf çevreye bakınır, bakındı, tiksinir gibi

"Benim çocuğum değildi o..."

Işık ikircikli,

"Senindi."

Ama Asaf hemen, daha yüksek sesle bağırarak üste çıkar, çıktı.

"Değildi... Olamaz... Kimbilir kimlerle kırıştırıyordun o sırada..."

Işık ağlamaya başlar, başlamıştı. Tabancayı sımsıkı Asaf'a doğru tutan kolu aşağıya düşer, düşüyordu.

"Senindi..."

Asaf tam manasıyla sahneyi ele geçirmiştir artık, geçirmişti:

"Benim çocuğum olmuyor canım... Hayatım boyunca olmadı. Ben kısırım..."

Seyircilerden bir uğultu yükselir, yükseldi.

Asaf tansiyonu ölçen bir oyuncunun daha fazla alkış almak için son cümlesini yinelemesi gibi gözlerini kapayıp bağırır, bağırdı:

"Kısırım ben. Kısır! Ulaş’la Deniz de benim çocuklarım değil... Kimin olduklarını bile bilmiyorum..."

Işık’a döner, döndü.

"Şimdi de karşıma geçmiş intikam almaya çalışıyorsun... Kimbilir başka kimlerle yattın o sırada..."

Işık titrer, titriyordu.

"Bir çocuk daha vardı. Ama onunla tam manasıyla yapmadık..."

Asaf yine azarlayıcı öğretmen kılığına girmiştir, girmişti.

"Yapmışsınız işte. Bunca insanın ortasında bari yalan söyleme..."

Işık gözyaşları arasında, Umur’un kalbine değdiği yerde genişçe bir krater açan son darbeyi vurur, vurdu:

"Asaf... Seni seviyorum..."

Elindeki silahı fırlatır, fırlattı. Silah sanki en gerekli olduğu yerin çekimine kapılmış gibi, Umur’un aklından geçenleri biliyormuş gibi onun ayaklarının dibine düşer, düştü.

Asaf ve Işık yavaşça birbirlerine ilerleyip sarılırlarken kalabalıktan bir alkış kopar, koptu.

Kalabalık içinde gözlüklü bir adam arkadaşına döner

"Abi olağanüstü, işte kitsch bu."

Yakın plan Umur.

Kitsch kelimesi fonda Almanca "tsch, tsch, tsch" sesleriyle yankılanırken, Umur kimse farketmeden eğilir, eğildim, silahı alır, aldım.

Yakın plan tabanca. Şekerleme gibi, insanın avucuna sığıveren küçücük bir şeydir. "Hanım Tabancası" denilen mahluklardan...

Omuz plan Asaf ve Işık. Asaf kendisine sarılan ve sarsıla sarsıla ağlayan Işık'ın saçlarını okşamaya başlar, başlamıştı.

"Küçük kızım benim... Küçük kızım..."

Yakın plan Umur,

yakın plan tabanca.

Asaf sırtına yediği hanım tabancası kurşunuyla yere düşer. Seyirciler akan kana, efektin gerçekliğine hayran kalırlar. Işık bir kelime söyleyecek olursa o da kendi tabancasının kurşunlarından hakkına düşeni alır. Evet. Shakespeare trajedisi gibi. Herkes ölür.

Yakın plan Umur: Sonra da kendimi vururum.

Ama yok, önce herkesin duyabileceği bir konuşma yapmalıdır.

Genel plan: DJ takımının bulunduğu yüksek yerin de arkasında, daha da yüksekte, demir bir merdivenle çıkılan bir sahanlık vardır, vardı. Umur oraya doğru ilerler.

Bu sırada Asaf Işık'a bir şeyler söylemektedir, söylüyordu.

Olan biteni hala bir oyun sanan kalabalıktan biri seslenir

"Duyamıyoruz"

Emel ortaya fırlar, fırladı:

"Bu gördüğünüz, aşk ustası Asaf, ‘Bize bir öğretmen gerek’ diyor. ‘Bu aşkı hiç bilmiyoruz, bize birinin çıkıp A'dan Z'ye aşkı öğretmesi gerek’ diyor.”

YARIN: Öğretmen