Thursday 23 June 2011

Aşkın Alfabesi - İ - İsim




 
ASAF'IN EVİ İÇ- GECE

Balkon kapısı açıktır. Teypte Chet Baker’ın söylediği “My Funny Valentine” çalmaktadır. Pencereden gelen ışıkta, çift kişilik dağınık yer yatağında bir çiftin sevişmekte olduğunu görürüz. Erkek Asaf'tır. Çok genç, saçları kısa bir kızla, Işık’la sevişirken içinde çok yavaş hareketlerle gidip gelmektedir. Sanki sevişmiyor da, yatakta oyun oynuyor gibi, sohbet ediyor gibidirler... Işık gülümseyerek teybe doğru bakar.

IŞIK
Bayılıyorum bu şarkıya.

Asaf yavaşça gidip gelmeyi sürdürürken

ASAF
Ne zaman My Funny Valentine çalsa seni hatırlayacağım artık... Funny Valentine'ım benim.

Işık'ın alnını öper

ASAF
Aşkım de bana.

IŞIK
Dedim ya.

ASAF
Bir daha de. Durmadan de.

IŞIK
Aşkım...

Asaf'ın yüzünü iki eli arasına alır

IŞIK
Aşkım. Aşkım...

Tekrar okşar Asaf'ı

IŞIK
Aşkım... Tatillerde uçar gibi gelicem sana... Hergün mektup yazıcam... Sen de bana yazarsın... Yeni çıkan kitapları gönderirsin bana... Ben de sana istediğin İngilizce kitapları yollarım.

ASAF
Siddhartha’yı okudun mu?

IŞIK
Okudum, süper bişey... Hesse tam benim adamım çıktı...

Yan odaya kulak kabartır

IŞIK
Üf. Senin ikizler acayip horluyor...

Asaf gülümser, yavaş hareketlerine devam ederek

ASAF
Hafta sonları anne baskısından kurtulup benle kalınca buldumcuk oluyor çocuklar... Deli gibi yoruluyorlar Sonra da böyle horluyorlar işte... Bu yaşta...

IŞIK
Deniz... Ulaş... Ulaş çok güzel isim. Nereden buldunuz böyle ismi?

ASAF
Annesi istemişti. Öyle bir adam vardı biz gençken... Sonra öldü...

Işık bozukça

IŞIK
Brr, benim çocuğum olsa ölü birinin adını koyamazdım...

Asaf sakin

ASAF
Ne koyardın?

Işık şöyle bir düşünür

IŞIK
Normal bir isim koyardım. Yani işte, Ahmet, Mehmet filan.

ASAF
Ahmet Mehmet adında da milyonlarca ölü vardır herhalde...

IŞIK
Ama asıl numara, ismin başına da iki tane harf uydurup koyardım. Ne bileyim, A nokta B nokta Ahmet gibi... Böylece oğlum ilerde büyüdüğünde o A ya da B için kendine bir isim seçme özgürlüğüne sahip olurdu...

ASAF
Oğlun olacağını nereden biliyorsun?

IŞIK
Bilmem. İlerde birgün çocuğum olursa mutlaka oğlan olurmuş gibi geliyor.

Bacaklarını Asaf'ın beline dolayarak güler

IŞIK
Ne kadar uzun dayanabiliyorsun böyle... Neredeyse bir saat olacak.

ASAF
Hoşuna gidiyor mu?

IŞIK
Çok... Bir saat daha olsa yine isterim... Yalnız bir yanlışlık yapmayalım. Çünkü çok tehlikeli gündeyiz.

ASAF
Unut tehlikeyi. Artık aştık o sınırı.

IŞIK
Ne demek o?

ASAF
Son yarım saat içinde iki kere boşaldım.

Işık korkulu, ne olduğunu tam anlamamış bir ifadeyle, sesi titreyerek

IŞIK
Yok canım...

Asaf gülümser,

ASAF
Beni bırakma. Amerika'yı boşver, benimle kal. Evleniriz. A nokta B nokta Mehmet'i doğurursun bana.

Işık korkuyla bakar.

Uzun bakışma. Asaf gülümser. Işık gülümsemez. Bakışlar savaşır. Evet. Hayır. Evet. Hayır yapmadın değil mi öyle birşey. Yaptım, iyi de ettim. Hayır. Evet. Hayır. Işık gözlerini kaçırır. Tavana bakarken birden ağlamaya başlar.

Dünyanın bilgisi inanılmaz büyüklükte bulutsu bir yığındır. Doğmadan önce o bulut yığınının bir parçası halinde boşlukta yüzeriz. Bize ilişkin isimsiz yaşamsal bilgi, anne babamızın genlerinde işli, saklanmıştır. Doğanların ömrü o bulutsu bilgi yığınına kendi çaplarında katkıda bulunmakla geçer. Aklın ve deliliğin sınırına giren herşey o bulutun içindedir. Ben, Sen, O, Biz, Siz, Onlar o bulutun içindedir. Işık o bulutun içindedir. Asaf o bulutun içindedir. Ban, Cırlop, Kentegirge, o bulutun içindedir. Aşk o bulutun içindedir. Alfabe o bulutun içindedir. Abcçdefgğhıijklmnoöprsştuüvyz o bulutun içindedir. Alaturka o bulutun içindedir. Ölenler sonsuza kadar o bulutun bir parçası olur. Melekler, insan aklının yarattığı binlerce hayalle birlikte o bulutun içindedir. Bulut o bulutun içindedir. Kelime o bulutun içindedir. İsim ışık saçan bir kelimedir. Anne o bulutun içindedir. Baba o bulutun içindedir. İçinde o bulutun içindedir. Ben, beni o bulutun boz bir parçası olmaktan kurtaracak olan sen, bana bir isim verecek olan sen, o bulutun içindeyiz.

Annem haklıydı. O gün gerçekten “tehlikeli” bir gündü. Annemle babamın genleri, deliler gibi bir araya gelmek istiyordu. Ben dünyaya gelmek istiyordum. Bana hamile kaldı. Hayatında ilk defa hamile kalıyordu. Sonra Asaf, onu tanıdık bir doktora götürdü. Benden kurtuldular. Ya da öyle sandılar. Annem narkozun etkisi geçip ayıldığında, önce kliniğin kirli beyaz duvarında asılı New York manzarasına, gökdelenlerin üzerinde kirli yün yığınları gibi yayılan bulutlara; sonra yattığı yatağın yanında, metal komodinin üzerinde duran cam sürahiye bakakaldı. Sürahinin içindeki kabarcıklı suya küçücük, sarı bir pervane düşmüş, çırpınıyordu. Annem kürtajın bir çocuğu unutmak için yeterli olmadığını, ne yaparsa yapsın benden kurtulamayacağını o an anladı. Cinsiyetimi tabii ki öğrenememişti; ama beni nedense her zaman bir oğlan çocuk olarak hayal ediyordu. Ailesinin benden hiç haberi olmadı. O günlerde arasıra annemle odasına kapanır, konuşur, dertleşirdik. Annem Asaf'ın en büyük aşkıydı. Asaf, onu kaybetmemek için elinden gelen her şeyi yaptı, kötülük dahil. Ama başarılı olamadı. Annem onu bir daha görmek istemedi. Herşeyi geride bırakıp kurtulmak için Amerika’ya uçarken, beni İstanbul göklerine emanet etti. Burada büyüdüm, annemin İstanbul’unda, mavi gökyüzünde...

Bu yüzden, çocuk sayılmam yani. Çünkü bir anadan doğamadım, insanların hayatına karışamadım. Hiç bir zaman A nokta B nokta Ahmet filan diye bir ismim olmadı. İsimsiz bir hatıra olarak, bir hayalet hayatı yaşadım. Bir çocuk gölgesi, dünyaya hiç bir zaman gelmeyen, istenmemiş bir çocuk. Ölümsüz bir çocuk. E, benim de, kendime göre, “teorik” bir hayatım oldu. Hayallerin dünyasında bütün zamanların bilgisini kaptım.

Bin bir hayat hikayesi gördüm, babamın ve sizin hayatınızı yakından izledim. Yazdıklarınızı okudum, gazetelerinizi, en sevdiğiniz kitapları okudum, televizyon kanallarınızı seyrettim. Bütün bu insanlardan daha akıllı oldum... Böyle büyükler gibi konuşmamın nedeni bu. Garip geliyorsa kusura bakma alışacaksın. Hayat böyle... İnsan neler görüyor...

Hep böyle kalabilirdim. Ama annem babam öldüler. Şimdi hayatım sana bağlı. Anlıyor musun Umur? Anla. Susma. Yüzüme öyle boş boş bakma. Biliyorum o gece çok kıskanmıştın. Hem annemi, hem de Asaf'ı... Ölmelerini bile istemiştin, itiraf et. Bak bunca yıl sonra da olsa isteğin gerçekleşti, öldüler. Annem şimdi bir gazetenin üçüncü sayfasında, bileziği olmasa tanınmayacak, kanlı bir kol oldu. Beni hatırlayan da kalmadı artık, gökyüzünde yapayalnızım. Şimdi yazmalısın. Sen yazmazsan silinip gideceğim. Anlıyor musun? Ben, beni dünyanın bilgisinde boz bir bulut parçası olmaktan kurtaracak olan sen, bana bir isim verecek olan sen, o bulutun içindeyiz. Beni anlat. Bana bir ses ver. Bir ışık ver bana. Sesimi kağıda dök. Beni kurtar. Duydun mu? Umur, beni duyuyor musun?

Yarın: Jaluzi