Saturday 20 August 2011

Önce "içindeki çocuk"u öldür!

Fotoğraf: http://www.flickr.com/photos/notmpres/


“İçindeki Çocuk” lafını ilk kim icat etti acaba? İş toplantılarında ya da “reality-show”larda gayet pişkin, içinde çocuk mocuk olması gayet imkansız insanlardan bu lafı duyduğumda beni bir sıkıntı basıyor, sormayın... Ama bu laf da herhalde ilk söylendiğinde bugünkü kadar kulak tırmalayıcı bir klişe değil, kullanışlı bir mecaz olarak algılanmıştı. Her mecaz, her deyim, her anlatım biçimi ilk kullanıldığında özgündür, ikinci kullanışta taklit olur, üçüncüde klişeye dönüşür.

Sanat alıcıları, okurlar ya da izleyiciler genellikle tembeldir. Çoğu, sanatı “günlük sıkıntılarından kurtulmak”, “rahatlamak” için vs kullanır. Doğru dürüst, karşılıklı etkileşime dayalı, hayatı ve alışkanlıkları değiştirebilecek bir sohbeti değil, pohpohlayıcı ve sakinleştirici monologları özlerler. Bildikleri bir dünyayı, tanıdıkları tınıyı ararlar. Daha önce 50 kere gördükleri bir klişe, dinledikleri şarkıda, okudukları kitapta ya da gördükleri filmde karşılarına çıkınca eski bir dostu görmüş gibi sevinirler: “İçindeki Çocuk”, “Hasretle Öten Bülbül”, “Yasak Elma”, “Bilge Sarhoş”, “Altın Kalpli Orospu”, hangi birini saysam öbürünün hatırı kalacak...

Seslendiği “kitle”nin zaaflarını ve reflekslerini bilen işbilir sanatçılar da yapıtlarını klişelere boğar. Coelho ya da Ümit Yaşar, “Maskeli Beşler” ya da “Karanlıkta Dans”, “seçkin” ya da ticari sanat, az kullanılmış ya da cılkı çıkmış farketmez, klişe klişedir. Alıcısını kendisi kadar akıllı görmeyen, eşit bir ilişkide karşılıklı bir şey anlatmayı değil kitlenin “böğrüne böğrüne çalışmayı” tercih eden bu tür sanatçıları (bkz: manipulatör) bazen takdir ettiğim olur ama sevmem, sevemem.

Tabii klişe kullanımı, kurnazların elinde para basmaya yarayabilir. Ama bir de işini yeni öğrenen, ya da yeterince bilmeyenler var ki, bazen özentiyle, çoğu zaman da farkına varmadan klişelerin kurbanı olurlar.

Kısa Film klişeleri.
Kısa film özgür bir alan, ticari sinemanın dışında, kendi başına bir anlatım aracı olabilir. Son yıllarda çok sevindirici bir şekilde kısa filme ilgi yaygınlaştı, kısa filmi destekleyenler, yarışmalar çoğaldı. Video/bilgisayar kullanımının gelişmesiyle kısa film yapanlar da arttı. Kaderin bir cilvesi, son 3-4 yıldır sık sık kısa film jürilerine çağrıldım ve sanırım ülkemizde son yıllarda yapılan kısa filmlerin çoğunu gördüm. Jürisi olduğum son yarışmaya yaklaşık 400 film katılmıştı. Tabii sayısal artış, özgün ve yaratıcı fikirlerin de artması demek değil. Gerçekten bir derdi olan ve bu derdi özgün bir dille anlatmak isteyen genç sinemacılar var ama işin kolayına kaçan ve klişelere düşenler daha fazla... Yıllar içinde gördüğüm yüzlerce kısa filmi düşününce, bazı klişelerin tuhaf bir şekilde tekrar tekrar karşımıza çıktığını ve bundan çok sıkıldığımı farkettim ve kısa filmciler için bir “YASAKLAR LİSTESİ” hazırlamaya karar verdim. Dünya hakimi olduğum zaman kısa filmlerde hemen yasaklanacak şeyler şimdilik şunlar:

Filmi sabah uyanışla başlatmak: Bir çok kısa film kahramanın uyanışıyla açılıyor. Bir çok kötü uzun metraj film gibi... Hikaye ancak kahramanımız büyük desenli nevresimler arasından çıkıp, yüzünü yıkayıp, uzun uzun kahvaltısı ettikten sonra başlayabiliyor. Yasak kardeşim. Konuya öğlen girin, doğrudan hikayenizi anlatın.

Kelime oyunlu isim: Şu an uyduruyorum: İNSA(N/F)SIZLIK ya da DÜŞünÜŞ ya da İSTAN/BULAMADIM... Bir şiirde görseniz hoşunuza gider mi böyle basit kelime/harf oyunları? Benim gitmez. Niye kısa filmde, hele filmin isminde hoş olduğunu düşünenler hala var? Yasak!

Uzun jenerik özentisi: Bu gözler, 8 dakikalık bir filmde 3 dakikalık jenerik gördü. Lütfen sadece isminizi perdede ışıldarken görmek için film yapmayın. Başka dertleriniz olmalı. (Lütfen diyorum bak.)

Flu çerçeveli rüya/geriye dönüş: Acı ama gerçek, bunları da hala yapan şaşılacak kadar çok filmci var. Rüya sahnesini buğular içinde bir çerçeveye yerleştiriyorlar, geriye dönüş sahneleri de bulanık, siyah-beyaz ya da farklı renkli yapılıyor. Bunlar 1950’lerde bitti, yapmayın etmeyin. Bazı bunak uzun metraj yönetmenleri hala bu efektleri kullanıyor olabilir ama siz onların alternatifi olmak için başlıyorsunuz bu işe, şaka yapmak gibi bir amacınız yoksa bunlara gönül indirmeyin.

Geniş açı/Yakın plan: Geniş açı objektifle yakın plan çekerseniz oyuncunuzun yüzü deforme görünür. Ama kahramanınızı her korkunç ya da bunalımda göstermek istediğinizde geniş açı objektifi burnuna dayamanız gerekmez. Başka yol bulun.

Mim, mimci: Biraz eskilerde kalan, soyu tükenen bir klasik. Bazı kısa filmciler, “görsel” anlatımın pantomim olduğunu düşünür ve mimci figürüne yer verir. Kesinlikle yasak.

Vitrin mankeni: Bazı kısa filmciler bir evde vitrin mankeni bulunmasını nedense çok avant-garde bir dekorasyon fikri sanıyorlar. Vitrinde kendi işini yapmadığı sürece manken yasak. Hele soyut mekanlarda (çayır, vs) manken kullanmak duble yasak.

Maske: Açıklama filan yok. Yasak!

Snatch, Reservoir Dogs, Pulp Fiction: Bir kuşak bu filmlerin stiline fazla kapılıp haydutları “seksi” bulma olayını fazla abartmış maalesef. Sürüyle minik “Snatch” ve “Pulp Fiction” gördüm. Artık yasak efendim... Hırsızlar, tetikçiler vb, başka meslek beceremediği için silaha, çalıp çırpmaya, cinayete sarılan, korkunç insanlardır. Gerçek hayatta bir haydut, akranı bir marangoz, muhasebeci, eczacı ya da tamirciden daha akıllı ve yakışıklı değildir. Haydutları esprili, maceracı, çekici gösteren ve bu filmlere uzaktan yakından benzeyen herşey sonsuza kadar yasak.

Bank: Bir bankta başlayan, bir bank çevresinde dönen ne çok film var bilseniz... Kahramanlarınız başka yerde karşılaşsın, başka yere otursun, olay banktan uzakta gelişsin.

Mum ışığı: Mum tek başına gizem ve romantizm demek değildir. Yüzlerce kısa filmde gizem/romantizm anlarında mum görmekten ben çok sıkıldım.

El/ayak detayıyla hikaye anlatmak: Yalnızca son yarışmada bile 3 film, sadece el veya ayak detayları göstererek bir hikaye anlatmaya çalışıyordu. Eller buluşur, aşık olur, evlenir, sevişir, kavga eder vs... Ekonomik ama suyu çıkmış bir anlatım. Buraya kadar olanları affediyorum ama bundan sonra yasak.

Ünlü müzik parçaları özellikle Pink Floyd: Ünlü bir müzik parçasının test edilip onaylanmış etkisine güvenerek anlatım kurulmamalı. Pink Floyd’un (mesela Money’nin girişinin) sizden önce nerelerde, kimbilir kaç yüz kere kullanılmış olabileceğini bir düşünün. Vazgeçin. Ya bilinmeyen bir şey bulun, ya kendi müziğinizi yaratın ya da müziksiz film yapın.

Geri giden saat: Vaktin geçişini göstermek için sık sık araya giren yakın plan saat, vakit baskısını göstermek için hızlı işleyen saat, aniden duran saat.. derken bir de geri giden saat çıktı başımıza. Aman!

İstiklal Caddesi: İstiklal Caddesi, yüzyılı aşkındır İstanbul’un hatta Türkiye’nin gizli merkezi, sahnesi, kalbi. Tamam ama burda yeterince kısa film çekilmedi mi? 1-2 km’lik bir parkurda işleyen dekoratif bir tramvayı çekip durmanın ne manası var? İkinci bir emre kadar İstiklal Caddesi yasak.

Makyaj: Günümüzde sinemada makyajla inanılmaz şeyler yaratılabiliyor ama ancak çok paranız ve tecrübeli makyajcılarınız varsa... Evde kendi kendinize uygulamayın, çok rica edeceğim, 20 yaşında gençleri saçına pudra sürerek 50 gibi gösteremezsiniz. Komik olmaya çalışmıyorsanız makyaj yasak.

Kafaya kurşun sıkmak: Tuhaf bir şekilde son dönem kısa filmlerde kendi beynini ya da düşmanının beynini tabancayla dağıtmak moda olmuş. Bu bizi yukardaki “Snatch”, “Reservoir Dogs” yasağına ve hatta “Kurtlar Vadisi” vs yasağına götürecek ama artık yerim dar. Beyninizin bir kurşunla duvara dağılması, kötü bir şeydir. Mümkünse, yasak!

Bence sahici ve kalıcı bir söz söylemek için önce dilimizi, kafamızı kirleten klişeleri atmak, temizlemek lazım. İyi bir sanat yapıtı için gerçek dertler, arzular, oyunlar ve bütün bunları başkalarından yüzlerce kere duyduğu, gördüğü gibi değil kendi bulduğu bir sesle aktaran bir dil/anlatım gerek. Dili, dünyayı her seferinde yeniden kurmak gerek. Yine de biliyorum, bizim işlerimizde kural, yasak yok. Bir gün bakarsınız, delinin biri çıkar, yukarda saydığım bütün klişeleri ve daha beterlerini kullanır ama yine de özgün bir şey yaratır. Ama ben bu listeyi şakadan anlayanlar için yazdım. Zaten, şakadan anlamayanlara kısa film yapmak en baştan yasak.

Bu yazı Rolling Stone dergisinin 2007 Nisan sayısında yayınlandı.