Sunday, 21 August 2011

david mamet ile bir dialog - ümit ünal

New York JFK Havaalanında tenha bir bar. 2007 kışı. Akşam.

60 yaşlarında, iri kemik çerçeveli gözlükleriyle, kısa saçlı, kirli sakallı bir ADAM barda tek başına bir şey içmektedir. 

40 yaşlarında, şişman ve yine gözlüklü ve sakallı bir adam (yani BEN), barın diğer köşesinden ona ısrarla bakmaktadır. Kendi dünyasına gömülmüş gibi görünen ADAM onun bakışının farkında bile değildir. İçkisini bitirir, yenisini söyler.

Diğer adam bardağındaki içkiyi bir dikişte boşaltır ve bir an durur, bekler, cesaretini toplayıp zor bir karar vererek, ürkekçe, ADAM’ın yanına yaklaşır. Yabancı olduğunu belli eden bir İngilizce aksanla

BEN: Mr. M..Mamet?

Gözlüklü adam daldığı noktadan sıyrılarak döner.

ADAM: Kim?

Bir an için gözlerini kısarak gelene bakar. Önüne dönerken

ADAM: Hayır!

BEN: (Gülümseyerek) Sizi resimlerinizden tanıyorum.

ADAM: (Ters, önüne bakarak) Hayır dedik. Uza!

BEN: (Kıpırdamadan, ısrarla gülümseyerek) Size sormak istediğim bir şey var, acaba “İyi diyalog yazmak, iyi olay örgüsü yazmaktan çok daha kolaydır” derken...

ADAM: (Bir an dönüp üstten bakarak) Hastir! Sen de kimsin?

BEN: Sadece bir hayranınız efendim. Türkiye’den. Ben de senaryo yazarı ve yönet..

ADAM: (Keser) Çok meşgulüm, uza dedik!

BEN: (Uzamaz, çocuk gibi ısrarlı) Çok az vaktinizi alacağım. Bin beş yüz kelimenin altında.

Gözlüklü adam dönüp bir an yine ona bakar.

ADAM: Ne saçmalıyorsun be adam? Bak bir şey satmaya kalkacaksan...

BEN: Yok yok, rica ederim. Yazdıklarınızın, filmlerinizin hayranıyım... Bakın henüz ilk işlerimi yazarken gördüğüm filmleriniz bende büyük etki..

ADAM: Anladım...

BEN: ..büyük etki yarattı. “House of Games”, bayılmıştım.

ADAM: ..ok, teşekkürler, şimdi...

BEN: “Glenngarry Glen Ross”... Ezbere bilirim. Herhalde 50 kere seyrettim.

ADAM: Ne hoş! Çok sağol. Güle güle! (Eliyle uzaklaş gibi bir hareket yapar.)

BEN: (Hiç tınmadan) En son “Edmond”... bayıldım... İstanbul’da film festivaline gelmişti. Diyalog üslubunuzun üstüne yok. Sadece senaryosunu yazdığınız filmler bile bana bütünüyle sizin filminiz gibi gelir, “Edmond”da da damganız var. Bir soru sora..

ADAM: (Yine keser, sabırsız, kızgınlığını bastırmaya çalışarak) Bak, zamanım yok. (Bu sırada barmen yeni içki kadehini uzatır, adam parayı öderken) Şu kadehi huzur içinde içip uçağımı yakalayacağım. Kusura bakmazsan..

BEN: (Çok hızlı konuşarak) Bir soru ve belki bir tavsiye... Sizin diyalog yazarlığınız bana da çok şey öğretti. Kısa kesik cümleler. Doğal ama inanılmaz ritmik akış. Ve derinlik... Mizahla dehşeti, şakayla trajediyi aynı cümlede..

ADAM: (Keser) Ok! Ok! (Teslim olur, çaresiz, derin bir nefes alır) Sor sorunu ve git!

BEN: Internette bir sözünüze rastladım.

ADAM: Her yerde herkesten laf kırpıntıları çıkıyor. Internet hem bir hazine sandığı hem de bir çöplük...  
(Eliyle havaya yazarmış gibi) “Penisim küçük olduğu için bu kadar saldırganım”...

BEN: Nasıl?

ADAM: Yeterince ünlü olursan bir gün saçma sapan bir lafın altında kendi imzanı görebilirsin. “Penisim küçük olduğu için bu kadar saldırganım,” ya da “Bünyem alkol kaldırmıyor. Ertesi sabah pişman olacağımı bile bile havaalanı barlarında içip karşıma çıkan ilk ünlüyü taciz ediyorum” İmza: Sen... Senin şeyin.. ismin. Ne diyeceksin o zaman?

BEN: (Gülümser, azarı yutar, utangaç ama vazgeçmeden) Demişsiniz ki: “İyi diyalog yazmak, iyi olay örgüsü yazmaktan çok daha kolaydır. Diyalog yazmak bir emek ürününden çok bir yetenektir. Biz oyun yazarları, iyi olay örgüleri kurmak yerine ikinci en iyi yolu seçiyoruz ve kötü olay örgüleri kuruyoruz. Sonra da boşlukları laf ebeliğiyle dolduruyoruz.”

ADAM: (Güler) Ezberlemişsin gerçekten!

BEN: (Gülerek) Şu var ki... yani.. siz “House of Games” gibi mükemmel bir olay örgüsü kuran bir yazarsınız. Diyalog ustalığınız da..

ADAM: (Kestirir atar.) Ben demedim o lafı...

BEN: (Bir an duraksayarak) Yazarlarla ilgili bir sitede alıntı olarak...

ADAM: Demediiim...

BEN: Altında David Mamet yazıyordu. Bana şaka yapıyormuşsunuz gibi geldi ama...

ADAM: (Keser) Bak aslanım, Ben Babet değilim. Anlamam bu nanelerden... Burda kendi halimde...

BEN: (Düzeltir) Mamet!

ADAM: Efendim?

BEN: David Mamet.

ADAM: Her ne boksa...

BEN: Oyun yazarı, senaryocu ve yönetmen.

ADAM: Çok çalışkan olmalı... Ama ben sandığın adam değilim.

BEN: Birkaç resmini görmüştüm bir de internette bir roportajını... Ona çok benzi...

ADAM: (Keser) Hayatın internette geçiyor galiba. Bilgisayar ekranına çok bakarsan gözlerine böyle koyarlar. Çık biraz nefes al. Hayat sokakta.

BEN: Amerika’da bir yabancı için.. sokak korkutucu biraz da...

ADAM: (Önemsiz bir şey der gibi) Her korkunun arkasında bir dilek vardır. Git kalabalığa karış, mamet mi manet mi ne s.kimse unut, kendi sesini bul, vesaire vesaire, tavsiye istiyorsan al bu da tavsiyem...

BEN: (Duyduğu ilk cümleye inanamaz gibi takılmıştır. Fısıldayarak, nerden hatırlıyorum ben bunu der gibi içinden tekrarlar.) “Behind every fear there is a wish”. ( Önce ne diyeceğini bilemez, sonra gülümseyerek büyük heyecanla) Teşekkürler.

ADAM: Bas git şimdi.

BEN: Teşekkürler. Keşke daha uzun konuşa..

ADAM: Bas dedik!

Ben kendi kendime gülümseyerek uzaklaşırım. Barda kalan gözlüklü adam “Edmond”dan alıntı yapabildiğine göre kesin David Mamet’ti, diye düşünürüm ama gerçeği ne ben ne de seyirci öğrenemez.


(*) Bu konuşma New York’ta JFK havaalanında bir barda David Mamet ya da bir benzeriyle mucizevi bir karşılaşma sırasında gerçekleşmedi. Ben İstanbul'da, bu kitapta yer almak üzere bir yazı düşünür ve ilham olsun diye Internette dolanırken edebiyat heveslileri için açılmış bir sitede David Mamet’ten bir alıntı okudum. Yukarıda Türkçesini yazdığım alıntının orijinali şöyleydi:

It is much easier to write great dialogue (which is a talent and not really very much of an exertion) than to write great plots. So we playwrights do the next best thing to writing great plots: we write bad plots. And then we fill up the empty spaces with verbiage.”

"House of Games” gibi karmaşık ve sürprizli bir olay örgüsünü kurmuş bir yazar, en güçlü yönü olan kendi diyalog yazarlığını herhalde küçümsemezdi. Ardından bu konuşmayı hayal ettim ve onun diyalog üslubunu taklit etmeye çalışarak yazdım. David Mamet’in dünyaya bakışındaki trajedi duygusu, öfke, merhamet, acımasızlık ve hepsini yer yer sarmalayan kapkara mizah benim dünyaya bakışımı başka birkaç sanatçıyla birlikte elbette etkilemiştir. Ama en çok da diyalog tekniğinden etkilendiğimi söyleyebilirim. “9”un monologlarında, “ARA” ya da “Anlat Istanbul”un ya da henüz filme dönüşmemiş son üç senaryomun diyaloglarında onun tekniğinden, üslubundan izler vardır. Gerçekte karşılaşsam belki bu kadar cesur ve ısrarcı olamazdım ama konuşmayı denesem yukarıdakine benzer şeyler söylerdim, o ne derdi bilemem elbette. 

BU YAZI "ISTANBUL FİLM FESTİVALİ'NİN 30 YILINDAN 20 YÖNETMEN" KİTABINDA YER ALDI.