Her anımı dolu dolu geçirmiyorum elbette ama zaman israfına da katlanamıyorum. Her an bir işle meşgul olmalıymışım gibi geliyor. Eğlencesine bir Amerikan aksiyon filmi açamıyorum mesela yahut vakit öldürmelik bir içerik takip edemiyorum. Öğretici olmak zorunda değil ama bir cümlesi olmak zorunda vaktimi alan içeriğin. Bende olmayan bir şeylerin peşindeyim her daim.
Bu yüzden Türk sinemasına mesafeliydim uzunca bir zaman.
Ümit Ünal ile tanışma
Sinemaya zaman ayırıyorsam bu gerçekten cümlesi olan bir film için olmalıydı ve bilmediğim bir kültürden bu aktarım gerçekleştirilebilir gibi geliyordu. Yahut bu topraklara bakarken yabancılaşmış bir gözle bakıyorsa göremediğim bir şeyi gösterebilirdi bir yönetmen.
Ön yargılarım yüzünden çok geç tanıştım Ümit Ünal’la. Aşk Büyü vs.’yi izledikten sonra takip ettiğim yönetmenler arasına girdi. Tüm retrospektifini izledim sonra ve çok etkilendim.
Ümit Ünal’ın sadece kendi cümleleri değil, kendi dertleri ve o dertlere getirdiği farklı bakış açıları vardı. Tıpkı Lars Von Trier gibi bildiğiniz bir şeyi kendi dilinde anlatmıyor, daha önce üzerine düşünmediğiniz bir şeyi anlatıyor. Bir olayı bir de onun açısından görmüyorsunuz, daha önce görmediğiniz bir şeyi görüyorsunuz.
Gerçek bir entelektüel ve kendi evreninden hikâyeler paylaşıyor bizimle. Bu yüzden o bir şey yazmışsa yahut çekmişse o iş mutlaka okunacaklar, izlenecekler arasında artık.
Evcilik filminin haberini duyduğumda “Yaşasın! Sinemaya gitmeye değecek bir film geliyor!” diye düşündüm. İtiraf edeyim, çoğu proje için dijital platforma gelince izlerim diyorum ama bazı yönetmenlerin filmleri sinema salonunda izlenmeli.
Enteresan bir tesadüf de yaşadım bu filmi beklerken. Bir gün Karaköy’den Tünel’e çıkan tarihi fünikülere binmek üzereyken rastladım Ümit Bey’e. Durdurup “Aaa Ümit Bey” dedim. Ben öyle samimi seslenince tanışıyoruz da o hatırlayamadı zannetti. Kendimi tanıttım, selamlaştık ayrıldık. Sonra Twitter’dan öğrendim ki o gün bu film için mekân bakmaya gitmişler.
Ten ve ruh uyuşması
Film geçen hafta vizyona girdi. Ben de erken biten bir eğitimin ardından günün kalanını kendime hediye etmeye karar verdim ve filmi izledim.
Katıldığım eğitimde bir metin okunmuştu. Baştan sona çok etkileyiciydi ama kime ait olduğu belli değildi. İçerisindeki terimleri tarattığımda akredite olmayan birkaç sitede Can Dündar’a ait olduğu söylenen bir yazı çıktı karşıma. Teyit etmek için kendisine ulaştım ve birkaç farklı yazısından derlenmiş bir metin olabileceğini öğrendim.
Şöyle diyordu bir bölümünde:
“Ben, ten uyuşması kadar ruh uyuşmasının önemine inanırım. Hatta insanların eş ruhlarının olduğuna bile inanırım. Ama ruhları olmayan bedenler birbirleriyle ne kadar uyuşabilir ki? Evet, önce göz görür fakat ruh sever. Ayrıca ruhumuz olmadan eş ruhumuzu bulmak gibi bir şansımız olmadığına da eminim… İşte bu yüzden içimizde sürekli bir eksiklik duygusuyla yaşıyoruz hepimiz.”
Filme bu cümleleri ve dahasını işitmiş olarak girdim. İyi ki de öyle olmuş, film toprağını bulmuş oldu. Tazecik ekip can suyunu verebildim böylece.
Evcilik filmi üzerine
Filmde, kısa bir tatil için Kuzey Ege’de sakin bir otele giden şehirli bir çift ile aynı zamanda yöre insanı olan otel çalışanı çiftin kendi ilişkileri ve birbirlerinin ilişkileri arasındaki gerilime tanık oluyoruz. Hayatı yaşamak yerine her şeyi deneyimlemeye programlanmış yeni nesil şehirli çiftin evliliklerindeki tüm heyecan kaybolmuştur. Karşılaştıkları çift ise adeta bir avuç dağ çileği gibidir. Boyuna baktığınızda hiç ummadığınız bir tat ve kokusu vardır ilişkilerinin. Tıpkı yukarıdaki alıntıda olduğu gibi gerçek ruhları olan iki insan, hem ten uyumunu hem ruh uyumunu yakalamıştır.
Paralarından başka hiçbir şeyleri olmayan şehirli çiftimiz bu doğa harikası çiftin hayatlarına öykünür ve her şeye sahip olabildikleri gibi doğada gördükleri bu dağ çileklerinin de onların olmasını isterler. Ne de olsa yepyeni bir deneyim için gitmişlerdir o tatile.
Ancak Ege’nin Yörüklerinden olan otel çalışanları Kınalı ve Duman hoşlanmaz bu deneyimin bir parçası olmaktan. Yalın ayakla gezilmesi gereken çayırlarda şehirden gelen bu kaba ayakkabılar incitmiştir onları. Yörük kızı Kınalı her ne kadar oyuna dâhil olmak istemese de Duman oyuna dâhil olmaya kalkar ancak şehirli yabancılar onun yaban diline alışık değillerdir. Geldikleri gibi konfor alanlarına, arabalarına, rezidanslarına kaçmak isterler ama bir dakika!! Uğruna bütün o yaban hayatına katlandıkları fotoğraf ve videolar odalarında unuttukları tablette kalmıştır.
Deneyimlerini geri almak için girdikleri yol, kendi suretlerine tutulan bir aynaya çıkar. Şehirli çiftimiz ilk defa kendilerinden kaçamayacak kadar büyük bir aynayla karşılaşır ve dev aynasında gerçek suretlerini görünce ezilir, un ufak olurlar.
Ama sınıf işte, sınıf dayanışması tutar ya iskambil kâğıtlarından kulelerimizi ayakta. Kınalı ve Duman birbirlerine dayanıp doğadaki egemenliklerini ilan ederken, şehirli çiftimizin sacayağı otelin patroniçesi oyuna dâhil olur ve birden dengeler değişir. Yörük çiftimize o küçücük, butik köy oteli çok görülür. Köy evine, bağlarına, hayvanlarına itilmek istenirler.
Evcilik: Filmin cümleleriyle baş başa kalmak
Filmin sonunda bir zarf sahnesi var. Ümit Ünal burada, yine Nejat İşler’in oynadığı, Nuri Bilge Ceylan’ın “Kış Uykusu” filmindeki zarf sahnesine nazire mi yaptı acaba diye düşündüğüm bir sahne. Kış uykusunda zarf ateşe atılır ve kibir yere kapanır, burada Kınalı’nın cümlesi gökteki koçu yere indiriyor.
Yörük çiftimiz, şehirli çiftin ayaklarına kadar getirdiği lanet yüzünden belki de dağ havasından kopup şehre inmek zorunda artık. Kınalı ve Duman şehre giderlerse o dağ çileği kokusunu koruyabilirler mi, şehir onları onlara bırakır mı, onları pişirip market rafında bir kavanoza mı koyar, bilemedim. Bu sorularla çıktım filmden.
Körün taşı bir AVM’de izlemiştim filmi. Öyle denk geldi ne yapayım? Filmden çıktığımda satılık olan her şey ve satın alacak bir şeyler arayan gözler daha da itici göründü gözüme. Satış personellerinin yorgunluğu, masaj koltuklarında parasıyla 5 dakika gevşemeye çalışan insanların gerginliği, vitrinlerde starların parmaklarında pırıldayan yüzükler, yılbaşı indirimleri ve asgari ücretleri belirlenmiş güvenlik görevlilerinin bezginliği. Yeni yıla nasıl girersek öyle geçer telaşıyla hediye seçmeye çalışanların yanı başında yeni yılı nasıl geçireceklerini kara kara düşünen satış görevlileri.
Gösterimdeyken bir kere daha izlemek istiyorum filmi. Nejat İşler ve Deniz Işın olağanüstü bir performans sergilemişler, büyülenmemek, hikâyeye kapılmamak elde değil. Öykü Karayel oynadığı karakterden beklenen küçümser bakışları şehirli empatik kaygılarla ince ince beslemiş. Selen Uçer’in patroniçe olarak kurduğu kibar otorite, minicik bir göz süzmesi, bir dudak kıvrımıyla yakaladığı sınıf birlikteliği, Yörükleri kaderine razı etmeye yetiyor.
Ara ara açıp izlemek isteyeceğimiz arşivlik bir iş çıkarmış Ümit Ünal.
Sinemada izleme şansınız varken kaçırmayın. Dijitaldeki tadı dev ekrandaki gibi olmayabilir. Film bittiğinde bir süre karanlıkta oturmak, filmin cümleleriyle baş başa kalmak isteyebilirsiniz.
Bu yazı 4 Ocak 2025'te Medyascope sitesinde yayınlandı:
https://medyascope.tv/2025/01/04/evcilik-flmi-uzerine-elif-gokce-aras-yazdi/