Saturday, 12 November 2011

YENİ AŞK - Hikaye



Vapura bak ne güzel. Beyaz sarı. Mavi denizin üstünde. İnsanlara bak içindeki. Nereye gidiyorlar? Dürbünle bakınca bu kadar yakındalar, bak, bu gözle bakınca taa neredeler. Oyuncak gibiler. Oyuncak vapur, oyuncak insanlar. Oyuncak Kızkulesi. Babam olsa buradan erişirdi taa o vapura.

Babamın kolları uzundur, uupuzundur. Her yere erişir. Elleri de büyük büyüktür. Elinden her iş gelir. Ama geçen sene babam düştü fabrikada. O zamandan beri evden çıkamıyor, hep yatıyor. Önce hastanedeydi, şimdi evde. İyileşecek.

Bak, Kızkulesi. Anneme diyorum ki, neden bunun adı Kızkulesi? Diyor zamanında bir kral kızı için yaptırmış da ondan. O kızın kulesi varsa benim de evim var. Benim babam da bana ev yaptı. Ev yaptı, araba yaptı. Evin önünde çiçek var. Köpek var. Arabam kırmızı. Kokakola tenekesinden yaptı. Kokakolayı Şennur Hanım vermişti. Şennur Hanım sarı saçlı. Çok iyidir, anneme iyi davranır. Annem haftanın her günü bir eve işe gider. Şennur Hanım iyidir. Filiz Hanım var o çok iyi. Saliha Hanım çok kötü. Saliha Hanımlara gitmiyoruz zaten artık. Kovulduk.

Bak beni bir tek sen anlıyorsun. O yüzden sana anlatıyorum. Valla billa benim suçum yoktu. Çok korktum ama suçum yoktu. Buzdolabında çukulata vardı. Saliha Hanımların evinde düştüm, çok ağladım. Annem de ucundan kırıp verdi. Saliha Hanım çok kızdı. Anneme hırsız dedi. Annem de hırsız senin kocan dedi. Kocası annem yeri silerken altını ellemişti, özlemedin mi kız demişti. Neyi özleyecek? Köyü mü? Ben özlemem. Annem de özlemez. Kuzu boku kokuyor köy. Ama annem neden ona hırsız dedi bilmem. Çünkü o aslında polis. Polis kıyafeti giymez ama hem tabancası var. Saliha Hanım da bize bağırdı. Annem yeri siliyordu. Yarıda bıraktı eve gittik. Babam bana uçurtma yapmıştı. Küçücük, kağıttan. Onu verdi. Ben arsada onu uçurmak istedim. Uçmadı. Babama söyleyecektim, eve gittim. Babamın gözleri kırmızı kırmızı olmuştu. Uçurtmaya daha büyük kuyruk taktı. Benim babam hiç ağlamaz. Yine çıkayım, uçurayım dedim. Hava karardı yarın uçur dediler. Yarın çıktım, yine uçmadı.

Ben seneye okula gideceğim. Çantam var. Filiz Hanım verdi. Çantam yatakların üstünde duruyor. Sen de onun içinde duruyorsun. Bazı annemden isterim. İndirir. İçi çok güzel kokuyor. Sen de artık çanta çanta kokuyorsun. Filiz Hanım bize çorap verir, kazak verir. Oğlu var üniversitede. Hep okur. Bilgisayarı var. Hesap yapar çünkü. Bir de araba yarışı oynar. Köfte verdi bana. Pilav da verdi, soğuktu, yiyemedim. Bu sizin kız çok zayıf dedi. Zayıfım ama güçlüyüm. Babamı bilek güreşinde yeniyorum. Seni de Filiz Hanım verdi. Sen eskiden o abininmişsin. Oğlanlar bebekle oynamaz. Ama bu abi oynarmış işte. Canım Lusiciğim. Çok tatlısın. Sana öyle alıştım ki. Sanki yepyeniyken bile benimmişsin gibi.

Annem başkasının evinde yalnız kalmaktan korkar. Ben korkmam. Filiz hanımların evinde yalnız kalmak isterdim. Bir tane kutu var. Kuruyorsun, çalıyor. Üzerinde balerin var. Filiz hanımın oğlu gösterdi. Ama annem bir daha elletmedi. Bu dürbünü de abi verdi, annem görse böyle her yere baktığımı kızar herhalde. Bak camilere. Annem der ki eskiden bu minarelere adam çıkarmış, çok eskiden, ezanı oradan okurlarmış, şimdi çıkmıyorlar. Yaşlandılar herhalde. Şennur hanımlarda da papağan var. Birtek günaydın demeyi biliyor. Aptal biraz. Annem hiç sevmez. Her hafta kafesini temizliyor. Bir bu eksikti diyor. Ben severim. Bir görsen Lusi. Kafesine vurunca tepesindeki tüyleri bööyle kaldırıyor. Ağzı açık kalıyor. Çok yaramaz. Sonra ben odanın öbür köşesine gidiyorum bana günaydın diyor.

Babam bana hikaye anlatır. Tavşanla kaplumbağa. Aptal tavşan. Nihal'i babası dövüyor, annesini de dövüyor. Benim babam dövmez. Eskiden bazı döverdi, artık dövmez. Evimiz rutubetli biliyor musun, yer yatağında yatamıyoruz. Sonra sırtımız ağrıyor. Ben divanda annemle yatıyorum. Babam yerinden hiç kalkmıyor zaten. Gece yatıyoruz, annem hemen uyur. Babam geç uyur. Sonra rüyasında konuşur. Dışarıda köpekler var. Bir de Nihal'in babası geç gelir. Bağırır filan. Ben gözlerim açık öyle bakıyorum. Bazı uykum kaçıyor işte, uyuyamıyorum.

Filiz hanım teyze ne kadar şanslı di mi Lusi? Kocası zengin. Böyle manzaralı evleri var. Ön tarafı deniz, arka taraf sokak. Evin karşısında başka evler var. Bir tane evde bir adam var, hep evde oturur, pencere kıyısında bir masada. Şişko. Sakallı. Oturur, Filiz Hanım'ın oğlu gibi bilgisayarı var, yazar da yazar. Herhalde yapacak çok hesabı var. Hiç yarış marış oynamaz. Bir de kafasında kulaklıklar, müzik dinler. Ne dinler ki? Dürbünle bilgisayarına bakıyorum ufacık ufacık yazılar, yandan okunmuyor zaten.

Bak radyoda Cansever çıktı. Ben onu çok seviyorum. Güzel değil ama sana benziyor Lusi. Bir gözü senin bu gözün gibi yarı kapalı. Ama bak sen dik duruyorsun, Cansever duramıyor. Ecnebi bir memleketten gelmiş ama Türkçe konuşuyor. Sesi çok acıklı. Geçen İbo Show’da çıktı. Bu “Kendime yeni bir aşk bulacağım” şarkısını o zaman da okudu. Babam ağladı. Babalar ağlamaz. Benimki ara sıra ağlar n’apalım? Bak şimdi de nasıl güzel söylüyor. İnsanın sesi böyle güzel olunca kendi güzel olmamış ne olacak? Ben güzel olmak isterim. Ama sesim de güzel olsun isterim.

Şu dört kuleli koca bina var ya, adı selim mi öyle bir şey, benim dedem orada yatmış. Dedem de babam gibi fabrikada çalışırmış. Geçen sene köye gitti. Evinden hiç çıkmıyor. Ben doğmadan çok önce, dedemi orada hapise atmışlar. Baş parmağının tırnağı yok, orada sökmüşler. Ama orası askerlerin yeri. Nasıl hem de hapishane olur? Bilmem.

Şu karşı penceredeki şişmana da bak. Hala yazıyor. Dur, kulaklıkları çıkardı, kalktı, pencereye geldi. Eiy, bana bakıyor. Ben adama bakıyorum, o bana bakıyor. Gördü beni, onu dürbünle seyrettiğimi gördü. Hala bakıyor. Aa, güldü. Ana, dil çıkardı. Koca adam. Kıpırdamayayım ki başka yere bakıyorum sansın. Salak şişko, ben sana bakmıyorum, ben şu alt katına bakıyorum. Balkonda kedi var, ona bakıyorum. Hayır gülmüyorum da, manyak. Sen git yazı mı yazacan, hesap mı yapacan, onu yap. Kediye bak Lusi ne güzel yayılmış güneşte.

A adam gitmiş gerçekten. Masasına oturmuş bile. Kulaklıklarını da takmış. Dinle dinle. Senin gibi adam Cansever’i sevmez. Kimbilir ne dinliyorsun. Sakallı şişko seni...

Annem yatakta beni memelerine bastırır. Beni sıcak basar. Babam uyumaz. Güzel şeyler düşün, der bana karşı divandan, sonra yine kabus görürsün. Babam da uyuyunca kalkarım çantamı indiririm. İçini koklarım. Çok güzel kokar. Bu çanta senin evin Lusi. Sen de seviyorsun değil mi evinin kokusunu? Ben seneye okula gideceğim. O zaman seni başka yere yerleştiririz. Ağlama ağlama ilk günler seni de götürürüm okula. Alış diye.

İstanbul, 1997. İlk yayını burada. © Ümit Ünal