The food will be delivered from the door. From this hole. It’s strictly forbidden to talk to the service-man. He can’t hear you anyway. He’s deaf and dumb. Diet? What diet. Oh, that. No we don’t have any diet system here. The food’s always been the same for all guests. It never changed and never will: One bowl of pudding. Not sweet. Not sour. You’ll get it three times a day at the very same hours. And you can drink the tab water whenever you like. No beverages. Ah, the light. The light is on for 12 hours a day. From nine in the morning till nine in the evening. No exception.
No, you won’t see anybody from now on. You won’t hear from anybody either. Sometimes you may hear some people screaming but don’t care. Don’t try to answer them. They can’t hear you. There will be nobody to communicate you. Nobody will remember you. Nobody will ever consider what you think, what you do, what you say, what you shout. All the people that you knew, or you think you knew, already started to forget you and they eventually will forget you forever. Well... I don’t know what you had done to deserve this. You are registered here. You must have done something wrong. You know, sin, is a vast criteria.
What do you mean you don't believe it? My dear sir, certainly you believed it. But your belief is not our business. Our motto here is "Equal Treatment for Everyone". Believer or not, all the same. No, please don't be a nuisance. There’s no mistake. Once you step in this room, there’s no way out.
Quite cosy isn’t it? Just like heaven. Only a bit less spacious.
Sorry, I have to turn the light off now. It’s almost nine. Ah, the last thing. Do you remember what you are supposed to remember? No? It was a word. One word. In English? No? Anyway. You can think about it. You have plenty of time. Well, until the end of time, yeah? Maybe more.
TIPKI CENNET
Buyrun efendim, odanız! Hayır, pencere yok. Ama dert etmeyin, gayet havadardır. Yatağınız da pek rahattır. Şu da tuvalet. Yok, banyo yok, duş da yok. Çünkü ihtiyaç yok. Burda kimse kirlenmez. Masa mı? Ne masası? Masa neye lazım ki? Yok, sadece yatak var. Yorgan da yok. Burası hep sıcaktır, üşünmez.
Yemek kapıya gelir. Bu delikten servis edilir. Yemekçiyle konuşmak kesinlikle yasaktır. Sizi duyamaz zaten. Sağır ve dilsizdir. Perhiz? Ne perhizi? Ha, öyle perhiz. Yok yok burada perhiz sistemi yok. Yemek tüm misafirlerimiz için aynıdır. Hiç değişmedi, değişmez. Bir tabak lapa. Ne tatlı, ne de tuzlu. Günde üç kere hep aynı saatte gelir. İstediğiniz vakit musluktan su içebilirsiniz. Başka içki de yok. Işık günde 12 saat açık kalır. Sabah dokuzdan akşam dokuza. İstisnasız.
Hayır efendim bundan sonra kimseyi görmeyeceksiniz duymayacaksınız. Bazen çığlıklar mığlıklar duyabilirsiniz, duymazdan geliverin. Cevap vermeye çalışmayın, sizi kimse duyamaz. Sizinle konuşacak kimse yok. Sizi hatırlayan kimse yok. Ne düşündüğünüz, ne yaptığınız, ne dediğiniz, ne bağırdığınız artık kimsenin umurunda değil. Tanıdığınız, ya da tanıdım sandığınız herkes, sizi unutmaya başladı bile. Zaman gelir tamamen unuturlar. Efendim bunları haketmek için ne yaptığınız ben bilemem. Burada adınız yazılı. Bir yerde bir hata yapmışsınızdır mutlaka. Biliyorsunuz günah, çok geniş kapsamlı bir kavram.
Ne demek inanmıyorum. Efendim, elbette inanıyorsunuz. Ama bizim olayımız inanç minanç değil, burda ilkemiz "Herkese Eşit Muamele", ister inansın ister inanmasın.
Ama lütfen huysuzluğu bırakın. Yanlışlık falan yok. Bu odaya bir giren bir daha çıkamaz.
Çok rahat değil mi? Tıpkı Cennet... sadece birazcık daha dar.
Kusura bakmayın, ışığı söndürmem gerek. Dokuz oluyor. Ha, son bir şey. Hatırlamanız gereken şeyi hatırlıyor musunuz? Hani tek kelimelik bir şey. Tek bir kelime. Kendi dilinizde. Hatırlamıyorsunuz? Neyse bol bol düşünecek vaktiniz var, değil mi? Sonsuza kadar. Belki daha bile fazla.
Bu hikaye "Aşkın Alfabesi" romanımdan bir alıntıdır. Romanda karakterlerden birinin yazdığı bir metin olarak. sadece İngilizcesi yer alır. Buraya Türkçesini de ekledim.