80’lerin ortasında senarist
kimliğiyle tanıştığımız, 2000’lerin başında da 9 ile
yönetmenliğe adım atan Ümit Ünal, sinemamız için özgün ve
yaratıcı fikirlerin sesi olageldi. Genelde gerilim üzerine bol
diyaloglu isyanlar, izolasyonlar ve gizemler inşa etti. Kahramanları
çoğunlukla kimliğini arayan ve muktedir ile sorun yaşayan
kişilerdi. Sonuçta (Kaptan Feza’yı biraz daha dışında
tutabiliriz) özgün ve farklı bir dil arayan seyirciye hitap etmeyi
tercih etti. Ünal’ın yeni filmi Sofra Sırları ile kendine ters
düşmeden ve geçmişteki ayak izlerini silmeden (erkek tahakkümü
üzerinden Teyzem, 9, Nar ile akrabalık kurarak), genel seyirciyi
avucunun içine alıp pek şık bir kara komedi armağan ediyor
anaakım sinemamıza.
Aslında kara komedi, sinemacılarımıza
genelde uzak ya da zor gelen bir tür. Reha Erdem’in Kaç Para
Kaç’ı, Taylan Biraderler’in Vavien’i nadiren çıkan
örnekler. Peki neden bu kadar zorlanıyor sinemacılarımız? İşin
‘kara’ kısmını doldurmak mı daha zor, yoksa mizah kısmını
mı? Yoksa ikisini birlikte harmanlayabilmek mi? Sinemamızın
başlıca sorununun senaryo olduğunu hepimiz kabul ediyoruz. Mizah
konusunda ne kadar alt seviyelerde süründüğümüzü de…
Dolayısıyla iki tarafı da yapılamamış bir şeyi harmanlama
imkanı olmuyor. Salt basit komediye alışmış genel seyirciye işin
‘kara’ kısmını sevdirebilmek de zor. Çünkü ‘kafam
dağılsın’dan öte bir çaba gerektiriyor. Sinemacı için de
‘seyirci yuttu mu işimiz kolay’ kurnazlığına yatmayan, tam
tersine zekaya hürmet gösteren bir çabaya karşılık geliyor bu
durum.
Ümit Ünal, Sofra Sırları’nda bu
zor işin altından alnının akıyla çıkıyor; alengirli
numaralara başvurmadan kara mizahı kolaymış gibi göstermeyi
başarıyor. İstanbul’da doğup büyüdüğü halde kocasının
işi nedeniyle taşrada yaşamak durumunda kalan Neslihan’ın
‘uyanış ve özgürleşme’ öyküsünü izliyoruz filmde.
Kendini ünlü bir yemek programı sunucusu olarak hayal eden
Neslihan; kocası, arkadaşları, hemcinsleri, konu-komşu dahil
neredeyse tüm çevresinin kendisinden akıllıca bir hamle
beklemediği, elinin hamuruyla mutfağında takılan; özellikle
kocasının ‘alık’ olarak küçümsediği bir kadın. Hayatını
öyle yaşamaktan şikayeti olmayan ya da öyle görünmeyi tercih
eden bir ev hanımı. Ta ki kocasının başka bir kadın için
kendisini terk edeceğini öğrenene dek… İçindeki isyan duygusu
uyanan, tetiklenen Neslihan’ın bir intikamcıya dönüşmesi bu
şekilde başlıyor. Kocasının sersem arkadaşları, himayesine
aldığı genç aşığı, külyutmaz komiser, kocasının kendisini
aldattığı kadın… Hepsi de Neslihan’dan nasibini alıyor bir
şekilde. Bu nasip, onun en maharetli olduğu yemekten geliyor.
Sofra Sırları'nda İtalyan komedisinin sıcaklığı da var, İngiliz mizahının mesafesi ve ince zekası da.
Ümit Ünal, filmlerinde hassas
konulara odaklanmayı, bamteline basmayı sever. Mizahı da bu ciddi
konular arasında nefes molası olarak yerleştirir ama baskın
olmaması için de özen gösterir. Sofra Sırları bu açıdan diğer
filmlerinden ayrılıyor. Ünal komediyi yükseltiyor, yüceltiyor bu
filmde. Üstelik bunu, arthouse seyircisinin alıştığı tarzının
sınırlarını genişleterek, anaakımı kodlayarak
gerçekleştiriyor. Sofra Sırları'nda İtalyan komedisinin
sıcaklığı da var, İngiliz mizahının mesafesi ve ince zekası
da, Fransız usulü femme fatale'lik de (Demet Evgar'ın Neslihan'ı,
Peter Sellers komedisini özümsemiş bir femme fatale)... Ama
hepsinden çok, erkek egemen geleneklerle, mahalle baskısıyla,
erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer ve kadının yeri evinin
mutfağı gibi klişelerle dalgasını geçiyor. Neslihan özelinde
kadınları, erkek dünyasının figüranı olmaktan çıkararak
iktidar merkezi olarak konumluyor. Çok eskilere gidersek, Üftade'nin
intikamı olarak değerlendirmek de mümkün Neslihan'ın
yolculuğunu.
İş sadece incelikli ve keskin
senaryoda bitmiyor tabi. Demet Evgar'ın deli sakinliği, sabırlı
coşkusu, masumane acımasızlığı o kadar sahici ki. Yerine kim
oynayabilir diye düşündüğünüzde alternatifinin olmadığını
net olarak öngörüyorsunuz. Erkekliklerine halel gelmeyeceğinden
emin ama ava giderken avlanan karakterlerde Fatih Al ve Alican
Yücesoy da gayet başarılı. Hatta Yücesoy yer yer Evgar'dan rol
çalıyor. Filmin genel olarak kapalı alanı mesken tutması ve
karalık tonları, Neslihan'ın hapis hayatıyla bütünleşiyor.
Ferzan Özpetek'in rengarenk, müzikli, muhabbetli kutsal mutfağı
ve yemekleri, Ümit Ünal'ın terminatörü haline geliyor ve müthiş
bir ironi yaratıyor.
Sofra Sırları, pırıl pırıl bir
anaakım sinema örneği olarak ulusal festivallerde jürinin kapsama
alanına giremedi ne yazık ki. Geçen sene festivallerde hem halkın
hem de sinema yazarlarının beğenisini buluşturabilen Sofra
Sırları umarız gişede karşılığını alır.
Arka Pencere dergisinin Şubat 2018 sayısından.