Friday 24 June 2011

Aşkın Alfabesi - J - Jaluzi

Duyuyordum. Kapıyı sessizce kapayıp çıkmıştım. Asaf'ın sokak kapısının önünde ne yapacağımı bilmeden dikiliyordum. Filmlerdeki gibi kulağımda Asaf'ın ağzından duyduğum o muhteşem isim çınlıyordu: "Işık, Işık, Işık"...

Böyle durumlarda filmin maço kahramanı hemen gidip bir fahişe bulur, sevişemez, dağıtır, başını bir takım adamlarla belaya sokar, parasını çaldırır, dayak yer, bağrını rüzgara açıp bağırır. Hayır bana böyle bir şey olmayacaktı. Sokak kapısından çıkınca bir iki adım attım ve korkunç bir bulantıyla iki büklüm oldum. Asaf’ın hep alış veriş ettiği bakkal, dükkanın önünde oturuyordu. Ayağa kalktı. Beni tanımıştı. “Umur bey! Hasta mısın abicim?” Bakkalın küçük oğlu korkuyla bana bakıyordu. Elimle gelmeyin üzerime der gibi bir işaret yaparak hızla uzaklaştım.

Hızlı hızlı evime yürürken, rulo yapılıp bir çöp tenekesine atılmış, büyük olasılıkla bir işyerine ait eski püskü jaluziler gördüm. Jaluzinin Fransızca kıskançlık kelimesinden geldiğini düşündüm. Kıskançlık... Kıskanıyor muydum? Hayır kıskanmıyordum. Kıskanıyordum. Hayır, evet kıskanıyordum.

Jaluzi. Hayat acı bir rastlantıdan ibarettir. Rastlantı inanılmazdır. Jaluzinin rastlantıyla ilgisi yoktur. Jaluzi ışığı keser. Ja-lu-zi. Kıskançlık demektir. Herşey nasıl da açıktı şimdi. Asaf'ın “Hafif Hanım”ı Işık’tı. Bunca yıldır, beklediği hayatının büyük aşkı Işık’tı. Işık da telefon sapığı rolüne girmeye bile cesaret ettiğine göre, hala tutkundu Asaf'a. Çöpteki iğrenç jaluzilerden gözlerimi alamıyordum. Jaluzi zihnimi kör ediyordu. Eve döndüm. Soyunup yatağa yattığımda kıskançlıktan, hayal kırıklığından, olanlara inanamamaktan titriyordum. Ama hemen uyudum. Hiç rüya görmedim.

Cut.
Sabah.
Yatakta uyanmış boş boş tavana bakıyorum. Kalksam mı?
Televizyonun karşısında oturmuş değişip duran renklerin farkına bile varmadan bakıyorum.
Bakkaldan içki ısmarlıyorum.
Telefon.
Çal. Açmayacağım.
Televizyon.
Kapıya gelen bakkal çırağı yüzüme tuhaf tuhaf bakıyor.
Ne bakıyorsun?
Ver şu şişeyi de çek git.
Al bu da paran.
Bana biraz peynir getir.
Ne bileyim iki yüz elli gram filan işte...
Bira.
Votka.
Filmin kahramanı yine bir başka klişeye saplanmış kalmış, içmektedir. Uzaktan kumanda.
Zap.
Gündüz kuşağı: Yarışmalar.
Zap bir kadın yüzü bize sırtı sevdiği adama dönük
gözyaşları içinde konuşuyor.
Neymiş bu?
Günün filmleri nelermiş bakalım efendim?
Aslan Yavrusu: Erkekleşmiş bir kadını kibar bir salon hanımefendisi yapmaya çalışan bir romancının öyküsü. Hulki Saner’in yönettiği filmde Orhan Günşıray, Leyla Sayar ve Suphi Kaner var.
Ne güzel. Ne güzel.
Başka:
Siyah Ok: 15. yüzyılda geçen 30 yıl savaşları konu alınıyor. Yönetmenliğini S. Trafov’un yaptığı filmin başrollerini S. Mevensoma ile S. Trafov paylaşıyorlar.
Başka, başka:
Dakota Yolu (Dakota Road): Baba baskısı altında büyüyen Jen Cross kendi hayal dünyasında yaşamaktadır. Nick Ward’ın filminde Amelda Brown, Jason Carter oynuyorlar.
Zap.
Kadın Dedektif (Sisters in Law): Güzel oldukları kadar cesur da olan iki kadın dedektifin yeraltı dünyasıyla mücadelesinin öyküsü. Yön: C.W. Keung. Oyn: Sandra Ng, Mok Siuchung.
Zap.
Zap.
Zap.
Hamilelere eğitim programı.
Çocuğunuz doğmadan önce bile sizi duyabilir. Onunla konuşun. Şarkı söyleyin ona.
Zap.
Susam Sokağı.
Çizgi filmler.
Taş Devri.
Hi-men.
Zorro.
Zap.
Reklamlar.
Hürriyet yüz on kupona falan veriyor.
Sabah şok kupona filan sunuyor.
Kaçmaz fırsata da zap.
Zap.
Neden Işık?
Telefon.
Açmayacağım dedik ya.
Bugünkü falınız.
Tarot.
Yemek tarifleri.
Tırnaklarınız mı kırılıyor? Aaa, çaresi var.
Futbol sonuçları.
Akşam oluyor.
Evin ışıklarının yavaş yavaş değişmesi ne hoşmuş.
Niye dikkat etmedim bugüne kadar?
Dandik koltuğun kadifesi üzerinde kayan güneş ışığı
tülperdeye karışıp kararıyor.
Neden ben?
Haberler.
Cumhurbaşkanı görüş alış-verişinde bulunmuş.
Güneydoğu.
Ölümler. ÖLÜMLER.
Kurtbaşı parmaklar.
Göstericiler.
Bayraklı törenler.
Şeriat bayrağı.
Yakılan bir Sam Amca kuklası.
Almanya'da PKK gösterisi.
Kanı yerde kalmayacak.
Kanlı terör örgütünün kökü kazınacak diyor bir kadın.
Başka kadın.
Başka bir kadın.
Kan.
Yalanlar.
Zap.
Başka yalanlar.
Zap.
Başka başka yalanlar.
Herkes söylediği büyük yalanlara inandırabilmek için en gerçek, en çabuk haberi verdiğini bağırıyor. Küçük olayları en hızlı, en anında biz veriyoruz, şu büyük yalanımıza da inanıverin.
Zap.
Yalan dolanlar.
Ulan Asaf!
Afrika güney asya birleşmiş milletler tank
ölünün başında ağlayan kadın.
Seni abi bildik.
Türk Sanat Müziği Programı.
Arkadaş bildik.
İbrahimtatlısescemözerhülyaavşar hepinize merhaba kabuslar.
Sırrını bile tuttuk.
Enginardıçmehmetbarlasgünericıvaoğlualikırca iyi akşamlaaar.
Size de.
Size de iyi akşamlar.
Bir de şu yaptığına bak Asaf.
Talk Show.
Reality Show.
Telefon çalıyor.
Açmıyorum.
Kapı çalıyor.
Açıyorum.
Buyrun bakalım: Burçlar’ın gerizekalı yönetmeni.
Abi telefona çıkmıyorsun, haftaya çekime başlıyorum sen daha finali toparlayamadın. Bir sahneler yazmışsın, filmi tam entel otuzbirine çevirmişsin.
Otuzbir neyse de bu “entel” lafını duymak kanıma dokundu birden. Sen bu senaryoyu entel otuzbiri olarak görüyorsun öyle mi?
Evet.
Şimdi canım bu otuzbir dediğin senaryo bence sikişin allahıdır tamam mı. Hem de böyle ateşli sulu orji cinsinden. Orjiye senin ananı da kattım, sülaleni de.
(İnsan kötü olduğunu yüzde yüz bildiği bir şeyi ne de rahat savunabiliyormuş, hele gözü kararmışsa).
Gerizekalının yüzü değişiyor, ya sana n’oldu ne dedim de böyle parladın, yok bir şey beni rahat bırak, git, oğlum seni hiç iyi görmüyorum, ya bırak git dedim kendin mi yazacaksın, başkasına mı yazdıracaksın, para mara bile istemiyorum bak, yürü, ulan biz insanlık yapalım diyoruz, yürü insanlığına da başlatma.
Adam neye uğradığını şaşırıp bağıra çağıra gitti.
Televizyon:
Bir yarışma programı.
Sunucu telefonda Sultantepe'den arayan yaşlı kadın sesine diyor ki:
Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Efendim? diyor kadın sesi.
Bize kendinizden bahseder misiniz?
Kocam öldü diyor kadın. Ben kızımla oturuyorum. O da şey..
Ney?
Şey işte, akli dengesi bozuk. Kafayı yedi.
Sunucunun yüzünde gülümseme maskesi. Alçak herif her zaman yaptığı gibi Öyle mii? Ne güzel demeye hazırlanıyordu. Bu sefer olmadı. Biz sorularımıza geçelim diyor.
Sorulara geçerlerken kapı çalınıyor.
Dikiz deliğinden bakıyorum.
Fırat.
Açmıyorum.
N’oldu bu televizyona?
Orasını burasını kurcalıyorum.
Telefon.
Hah görüntü geri geldi.
Bir korsan filmi.
Bıyıklı, tek gözü bantlı yakışıklı bir 1950 Hollywood korsanı ağzının kıyısıyla gülerek kadrdan çıkıyor:
“Bu yaptığınızın hesabını vereceksiniz bayan”.
Midem bulanıyor.
Telefon.
Ne var ulan ne var, ne arıyorsunuz sabahtan beri.
Annem telefonda kendisine ulan dediğim için çok üzülüyor.
Televizyonu uzaktan kumandayla kapatıyorum.
Neyin var yavrum.
Ah anneciğim canım anneciğim, derdim dünyadan büyük anne, evden çıkmak istemiyorum, insan içine karışmak istemiyorum, büyük insanlık ailesi beni evlatlıktan reddetti, anne anne, aşık olduğum kız meğerse en iyi arkadaşımın eski aşkıymış anneciğim.
Aa, ne var bunda yavrum başkasını bulursun, sana kız mı yok.
Anne öyle değil.
Ben bu kızı çok sevmiştim.
Hayatta onun kadar iyi sevişenine rastlamadım.
Ama o Asaf'a aşık. Asaf da ona aşık.
Babam telefona karışıyor.
Yavrum bu iş öğretim meselesi, öğretirsen bütün kızlar çok iyi sevişebilir. Öncelikle ön sevişmeyi uzun tutmalısın. Nazik yerlerine dokun. Baba niye bana bunları baştan anlatmadın? Yavrum işin zevki kendi kendine öğrenmekte canım oğlum. Biz seni çok seviyoruz, neden böyle garip garip konuşuyorsun, baba öyle diyorsun ama “Nevroza Yeni Başlayanlar İçin Freud El Kitabı”na bile giremeyecek kadar sıradan, bir Oedipus kompleksini bana sen hediye ettin. Klişe! Gidip ruh doktoruna anlatsam güler, öylesine klişe bir takım durumlar içinde boğuştum durdum hayatım boyunca. Asaf'ı o kadar gözümüzde büyüttük, bak sonu nereye vardı... Ne diyorsun anlamıyorum aslanım. Anlamayın anneciğim babacığım zaten bu saatten sonra, ben otuzuma merdiven dayayıp hayatımı büyük bir maharetle berbat ettikten sonra, anlasanız neye yarar, artık intikam alacağım yaşta bile değilsiniz, artık sizin hıncınızı başkalarından çıkarıyorum. Yavrum ne hıncı, sen bizim küçücük oğlumuzsun. Anneciğim babacığım oğlunuz kafayı yedi biz böyle bir konuşma yapmıyoruz değil mi?
Yapmıyoruz yapmıyoruz.
Biz böyle şeyleri hiç konuşmayız ki.
Sizinle şu hayatta aşktan hiç bahsetmedik.
Aşktan, meşkten, kızlardan, erkeklerden, prezervatiften, bebeklerden, hayattan hiç bahsetmedik.
Sigortalı bir iş bulmam gerektiğinden,
KDV fişlerinden,
yeni gözlüğümden,
bugünlerde yine acayip kilo aldığımdan bahsettik.
Evet anneciğim, dişçiye önümüzdeki hafta gideceğim.
Yok, paraya ihtiyacım yok.
Canım asıl sizin paraya ihtiyacınız var.
Ayda toplam 15 milyon emekli maaşıyla iki kişi nasıl geçinebilir?
200 küsur dolar ediyor.
Tabii İzmir ucuz yer, idare edersiniz.
İdare edin. Dayanın anneciğim babacığım.
Bodrum’dan dönerken size uğrayamadım kusura bakmayın.
Aşkla meşguldüm.
Sevgili anneciğim babacığım oğlunuz çok içti.
Bütün gün televizyon seyretti ve içti.
Başı şişti.
Oğlunuz size hayırlı bir evlat olamadı, kusuruna bakmayın.
Bırakın gidip uyusun.
Bırakın gidip uyuyayım.
Saat daha yedi buçuk mu?
Olsun.
Çok yorgunum.
İyi geceler.
İyi akşamlar.
Çok öptüm.
Söz, hafta sonu ararım.
Tamam canım meraklanmayın valla ararım bu sefer.
Telefonu fişten çekip yatıyorum.
Işığı söndürüyorum.
Oh, karanlık!
Karanlık.

Yarın: Karanlık