Hasan Ali Toptaş’ın
Gölgesizler adlı romanından yine aynı isimle sinema perdesine aktarılmış olan
film, yakın zamanda vizyona girecek. Filmi seyretmeden yönetmen Ümit Ünal’a
filme ilişkin merak ettiğimiz konuları sorduk. İlginç yanıtlar aldık ve iyice
meraklandık.
Gölgesizler
romanında Türkçe’nin tüm olanakları kullanılmış. Edebî yönü çok güçlü bir
yapıt. Böyle bir öyküyü sinema diline aktarma fikri fazla cesur değil mi?
Roman
ayrı bir bütün, anlattığı hikaye ve sinema için sunduğu olanaklar ayrı. Kitapta
çok etkileyici bir dramatik altyapı var. Güçlü karakterler, çelişkiler var.
Hasan Ali Toptaş, belirsizlikleri kurgulayan, şiirsel bir dil kullanan bir
yazar ama öte yandan ne yaptığını, ne anlattığını çok iyi bilen bir yazar.
Sadece kitabın satır aralarını çok iyi okumak ve dilin ötesine nüfuz etmek
gerekli bence. Ama bunu yaptığınızda ve sinema uyarlaması yapmaya
çalıştığınızda, romanı yorumlamak ve ayrı bir dile çevirmek zorundasınız. Bir
rüyayı yorumlayarak anlatmak gibi. Yoksa sinemasını yapmak imkansız olurdu. Ben
Gölgesizler romanından çıkabilecek filmlerin sadece bir tanesini yaptım, bir
başka yazar-yönetmen gelse bambaşka bir yorum getirebilir.
Gölgesizler
güçlü varoluşçu sorgulamalar yapan bir yapıt. Üstelik bunu bir köy atmosferinde
gerçekleştiriyor. Kentsoylu öyküler bu tip sorgulamalar için daha uygun değil
mi?
Dünya
metropolü İstanbul’un ortasında yaşayan ama bir bitki gibi yaşayan milyonlarca
yüzeysel insan var, onlardan köylerde de vardır mutlaka. Ama dünyayı anlamaya
gayret eden, bilmeye gayret eden, derinlikli insan her yerde derinliğini korur
ve yeri geldiğinde hayatını sorgular. Kaldı ki Gölgesizler bir köy romanı
değil, sorguladığı şey köy gerçekliği değil. Ben de filmde köyü sadece bir
sahne olarak ele aldım. Köyün inandırıcı durmasına çalıştım ama gerçek bir köy
yaratma kaygım olmadı.
Roman
okurun hayal gücüne fazlasıyla yer bırakıyor. Siz de izleyiciye böyle bir
esneklik payı bıraktınız mı?
Evet.
Kitap da film de, okuyucudan, izleyiciden emek talep ediyor. Sadece size o an
gösterilenle yetinirseniz hem kitap hem film şeklinde Gölgesizler’i anlamanız
zor. Seyircinin biraz düşünmesi ve neyin nereye bağlandığını bulması gerek.
Öykünün
gelişimini etkileyen çok fazla karakter var. Bu anlamda oyuncu yönetiminde
güçlük çektiniz mi?
O
karakterleri, romandaki karakterlerden esinlenerek, ben yazdım. Neyi nasıl
söyleyeceklerini zaten senaryoyu yazarken biliyordum. Oyuncu yönetiminde o
açıdan zorluk çekmedim. Sette sakin ve ne istediğini bilen biriyim, oyuncularla
aram her zaman iyidir.
Aynı
soruya ek olarak; oyuncu seçimini yaparken nelere dikkat ettiniz?
Öncelikle
“iyi oyuncu” olmalarına elbette. Oyuncu kadrosundaki herkes son derece
yetenekli, kendini kanıtlamış isimler. Bir de şuna dikkat ettik: Senaryoda tek
tek başroller yoktu. En başrol gibi görünen karakter, filmin yarısından sonra
yok oluyor. O ana kadar silik görünen bir karakter yarıdan sonra yükseliyor.
Tüm filmde yan karakter gibi görünen birkaç karakterin aniden sahneyi ele
geçirdikleri anlar var. Dolayısıyla her role çok sağlam ve aynı zamanda ortak
bir çalışma ruhuna katılabilecek oyuncular gerekiyordu. Ticari starlar yerine,
iyi oyuncular seçtik.
Zaman\mekan
bağlamında birbirinden çok farklı iki ortamda geçen paralel birer öykü var. Bu
durum sizin işinize mi yaradı yoksa uğraşılacak detayların sayısı mı arttı?
Romandaki
iki farklı dünyayı (büyük şehir/köy) tamamen aynı üslupla, aynı renk, kamera
kullanımı, aynı tarz oyunculukla vs çektim. Bu iki dünyayı birbirinden
ayırmadım. Şehir ve köy birbirini tamamlayan unsurlar filmde, aynı hikayenin
farklı mekanları sadece…
Roman
ya da filmden bağımsız olarak; imam, muhtar, bekçi kelimeleri geçtiğinde
gözünüzde nasıl insan prototipleri canlanıyor?
Ben
genellikle gözümde prototip canlandırmayı sevmem. Bir yönetmen için en büyük
tehlike hayatta prototipler olduğunu düşünmek bence… Her insan ayrı bir dünya,
herkesin bambaşka özellikleri var. Dünyada kaç “muhtar” varsa, her birinin, çok
çok farklı insanlar olduğundan eminim. Ben yazdığım/yaptığım her şeyde,
kalıplar dışında düşünmeye gayret ediyorum. İnsanın derinliğini, çeşitliliğini
anlatmaya çalışıyorum.
Bu
karakterler romanda son derece önemli rollere sahip. Bu üç karakterin ortak
yönü toplumsal otorite kaynaklarını temsil ediyor olmaları. Sizin otorite ve
otorite üreten kurumlara ilişkin nasıl bir pozisyonunuz var?
Romanın
ve filmin temel izleklerinden biri otorite karşısında masum insanların çaresiz
kalışı ve yok oluşu. Devletin, anne babaların, dinin, batıl inancın, iktidarın
elinde sıradan insanların, gençlerin, biraz okuyup dünyayı anlamaya çalışanların
harcanışı… Benim hayat boyu otoriteyle, ezici iktidarla bir derdim oldu.
Yazdıklarıma çektiklerime bakanlar bunu görebilir. Gölgesizler’de varolan
politik altmetin bana bu yüzden çok çekici geldi, ben bunu biraz daha belirgin
hale getirdim ve Türkiye’nin bir maketini, bir metaforunu yaratmaya çalıştım.
Film bu gözle de izlenirse ve değerlendirilirse sevineceğim.
Son
dönemde Türkiye sineması yakın tarih filmlerine yer verdi. Bu filmlerde işkence
görmüş çok sayıda karakterin hikayesi anlatılsa da işkence sahnelerinde bir
“elini korkak alıştırma” durumu tespit etmek mümkün. Cennet’in oğlu da romanda
sıkı bir işkenceden geçiyor. Siz bu bölümü nasıl anlattınız? İzlerken ürperecek
miyiz?
Bu
konuda kimseyi şartlamak ya da beklentiye sokmak istemem ama sadece dayak
sahnesi değil, ürpererek, şaşırarak, irkilerek izlenecek birçok sahne var
filmde, bunu söyleyebilirim. Yalnız eklemek istediğim bir şey var: Romanı
sevenler, hayran olanlar lütfen bambaşka bir şey bulacaklarını bilerek
gelsinler. Dediğim gibi bu benim “Gölgesizler yorumum”. Romanda mevcut birçok
olay, birçok sahne, filmde yok, sırası değişik ya da başka türlü
canlandırılmış. Romanın sadık okurlarından ricam, filmi ayrı bir bütünlük
olarak düşünmeleri ve romanla karşılaştırmadan seyretmeleri. Bu film, romanın
duygusuna, dokusuna sadık ama bütününde serbest bir uyarlama.
Filmi
henüz izlemedik ancak öykü gerçeküstücü bir yaklaşımı zorunlu kılıyor. Sizce
Türkiye izleyicisi, Türkiye sinemasında çok sık rastlanmayan bu tarzı
rahatsızlık duymadan izleyebilecek mi?
Seyircinin
tepkisini ben de merak içinde bekliyorum. Genelde tahmin edebilirim, bu film
özelinde benim için de bir sürpriz olacak.
Gölgesizler’i
ilk okuduğunuzda bir roman olarak nasıl bulmuştunuz?
Çok
cesur bir roman olduğunu ve çok iyi yazılmış olduğunu düşündüm. İlk anda
uyarlamasını yapmanın çok zor olduğunu, yapımcı Hakan Karahan’ın teklifini
reddetmeyi düşündüm. Sonra bir cesaret geldi. Bir de Hasan Ali’nin uyarlama
konusunda beni tamamen özgür bırakması büyük cesaret verdi.
Herhangi
bir romanı okurken, okur gözlükleriyle kalmayı başarabiliyor musunuz yoksa
öyküyü görsel olarak zihninizde canlandırır mısınız?
Romana
bağlı. Bazı romanlar, “beni hayal et beni film gibi gör” diye bağırıyor. Bazısı
daha dilsel bir düzeyde kalıyor.
En
sevdiğiniz romanlar hangileri? Edebiyatla aranız nasıl?
Edebiyat
aslında hayatımda sinemadan daha çok yer tutuyor. Bir “sinema delisi” değilim.
Çok film izlemem, her filmi görmeye gitmem. İyi bir seyirciden çok iyi bir
okurum. Hayatta en sevdiğim romanlar Dava (Kafka), Lolita (Nabokov), Yaşam
Kullanma Kılavuzu (Perec), Pornografi (Gombrowicz), Yüzyıllık Yalnızlık
(Marquez), Kara Kitap (Pamuk). Bunlara roman olmasa da hayatta en sevdiğim
kitaplardan biri olan Bilge Karasu’nun Göçmüş Kediler Bahçesi’ni ekleyeyim.
http://www.bakiniz.com/golgesizler-umit-unal-roportaji/