Ayşen Oluk Ersümer'in derlediği "Sinema Neyi Anlatır" kitabında "Sinemanın Dili" adında bir makalem yer alıyor. Bu makale, son yıllarda çeşitli kurumlarda düzenlediğim atölyelerde paylaştığım fikirlerin bir özeti. Burada makalenin sonuç bölümünü alıntılıyorum:
"Elde ya da omuzda hareketli kamera
genellikle “öznel açı” etkisi yaratmak için kullanılır
demiştik. Kamera kahramanımızı uzaktan, serbest hareketli bir
şekilde izliyorsa otomatikman birinin onu izlediği fikrine
kapılırız. Ama sinema dilinin bu unsurunu bir şair/yönetmen
nasıl kullanmış, örnek vermek isterim:
Yolcu (The Passenger) filminin final
sekansını anlatmak istiyorum: (Filmi görmemiş olanlar için
bundan sonrası filmin hikayesini ele veriyor, isterseniz gördükten
sonra okuyun.) Yolcu'nun baş kahramanı Locke, hayatından sıkılmış,
“başkası” olmak isteyen, “özgür” olmak isteyen bir
gazetecidir. Birgün karşısına çıkan çok tuhaf bir fırsat
sayesinde gerçekten başkası olmayı başarır. Afrika'nın
ortasında bir otelde, yan odasında ölen bir adamla kimliklerini
değiştirir. Tüm dünya ertesi gün meşhur gazeteci Locke'un
öldüğünü öğrenir, kendisi ise çaldığı kimlikle Avrupa'da
serseri bir tura başlar. Otosotopçu bir Fransız kızla tanışır.
Başta eğlenir gibi olsa da boyundan büyük bir işe kalkıştığını
kısa zamanda anlar: Kimliğini çaldığı adam bir silah
tüccarıdır. Peşinde onu yok etmek isteyen silah sattığı
gruplar, gizli servisler vs vardır. Locke kısa sürede köşeye
sıkıştığını, kaçışı olmadığını anlar ve İspanya'da
ıssız bir otelde teslim olmaya karar verir. Yol arkadaşı kızı
yollar. Ölümü beklediği odada demir parmaklıklı bir pencere
vardır. Locke yatağa yatar ve sigara içerek bekler. Dışarıda
sıcak bir yaz gününde, ıssız bir İspanyol köyünün günlük
sesleri, yaramazlık yapan bir çocuk, oturan bir dede vardır.
Kamera elde, yavaş yavaş pencereye yaklaşır. Kız Locke'u
bırakmak istemez, meydanda amaçsızca dolaşır. Daha önce
gördüğümüz katiller bir arabayla gelirler, biri otele yönelir.
Birazdan odada bir gürültü, kısa bir boğuşma sesi duyulur.
Kamera odayı göstermeden pencereye yaklşamayı sürdürür.
Giderek demir parmaklıkların arasından süzülür ve çıkıp
kurtuluverir. Meydanda serbestçe dolaşmaya başlar. Bu sırada
Locke'un öldüğüne inanmayan ve peşine düşen İngiliz eşi,
polislerle gelir. Otele girerler. Kamera serbestçe dönerek otelin
pencerelerini taramaya başlar. Bir odada Locke'un bulunduğu yan
odaya geçmek için kilitli kapıyı zorlayan otostopçu kızı
görürüz. Locke'un ölü yattığı, biraz önce çıktığımız
pencereye gelir ve dururuz. Parmaklıklar yerindedir. Locke'un karısı
ve polisler içeri girerler.
Bu tek planlık sekans bence sinema
dilinin yaratıcı, şiirsel kullanımına çok özel bir örnektir.
Kamera ele alınıp serbestçe dolaştığında bir “öznel açı”
etkisi yaratıldığını söylemiştik. Peki burada kamera kimin
öznel açısıdır? Otel odasında pencereye yaklaşan, sonra
parmaklıkların arasından süzülüp çıkan, sonra da dönüp
çıktığı pencereye bakan kimdir, kamera kimin bakışını temsil
eder? Antonioni bu sahnede bize ne demek istiyor?
Elbette bu Locke'un bakış açısıdır.
Şiirin güzelliği özetlenemez ama özetlemeye çalışırsam,
Antonioni bize Locke'un istediği manada özgürlüğün imkansız
olduğunu, bunun ancak ölümle gerçekleşebileceğini söylemek
istiyor sanırım. Başkası olmak mümkün değildir. Can kafesinden
kaçış yoktur. Kafesin parmaklıkları ancak ölümle aralanır.
Bu yedi dakikalık kesintisiz
plan/sekansta Antonioni bir sinema dili unsurunu alıyor ve ona
herkesin verdiğinden farklı, özel, kişisel, şiirsel bir anlam
kazandırıyor. Yaptığı şey ancak sinemada, sinemanın
olanaklarıyla yaratabilecek bir şey. Yazıya dökülemiyor. Büyük
sinema budur. Sinemada şiir yaratmak budur.
Evet sinemanın kendine özgü bir dili
vardır. Ama bir yönetmen bu dili en iyi şekilde öğrense ve
uygulamayı bilse de bu onu büyük bir yönetmen ya da sanatçı
yapmaya yetmez. İyi bir katip nasıl yazar değilse, sadece sinema
dili bilen bir sinemacı da özgün bir sanatçı değildir. Özgün
bir sanatçı olmak isteyen birinin elindeki dilin olanaklarını,
varolan klişelerin dışında kullanabilmesi şarttır. Kendi
dilini, kendi sinemasını kurması şarttır."