Büyütmek için üzerine tıklayın. |
Sizi sinemaya yönelten duygu
neydi?
Çocukluğumdan beri hikaye anlatmak ve resim yapmak tutkuyla sevdiğim şeylerdi. Ressam olmayı hayal ederdim. Kısa resimli hikayeler çizmeye, Karagöz figürleri ya da bez kuklalar yapıp oynatmaya bayılırdım. Sinemanın hayatta sevdiğim ne varsa, hepsini birleştiren bir alan olduğunu gördüm ve sinema okumayı istedim. Ama bizi yazmaya-çizmeye, sanat yapmaya iten “duygu” nedir, bilemeyiz, gerçekten bilen sanatçı var mıdır, emin değilim.
Uzun yıllar senaristlik yaptıktan
sonra ilk filminizi 2001 yılında çektiniz. Bu sürecin bu kadar
uzun sürmesinde neler etkili oldu?
Olaylar sorunsuz aksaydı daha erken yönetmen olabilirdim ama sinemamız 1980'lerin sonunda uzun bir kriz dönemine girdi. Ben de hayatımı sürdürebilmek için reklam yazarlığına başladım. Sinemaya yıllarca ara verdim. O arada peşpeşe ekonomik krizler yaşadı ülke. Senaryolar yazıp hayaller kurmak, reklam filmleri çekmek ve tekniğimi geliştirmek dışında sinemadan uzak kaldım.
Senaristlikten yönetmenliğe geçişin
size en büyük katkısı ne oldu?
Senaryo bence bir filmin en temel öğesi. Filmin iskeleti, mimari planı, yol haritası. Senaryoculuktan gelen bir yönetmen ilk tasarım aşamasından itibaren filmin her adımında işe daha hakim olabilir sanırım.
Senaryolarınız birçok yönetmen
tarafından filmleştirildi, peki en çok hangi yönetmeni kendi
kurgu dünyanıza yakın hissediyorsunuz?
Çalıştığım yönetmenlerden Ertem Eğilmez, Atıf Yılmaz ve Halit Refiğ'i ustalarım sayarım. Film yapmayı ve senaryo yazmayı, sette insanları idare etmeyi onların yanında öğrendim. Ama “kendi kurgu dünyam”, ya da yaptığım filmler onların dünyasından, onların filmlerinden çok çok farklı.
İlk senaryonuz Teyzem’in bir
yarışmada ödül alması ile bilinirliği artmıştı. Son dönemde
birçok senaryo ve film yarışmaları düzenleniyor. Bu
yarışmaların 80’lerdeki kadar etkili olduğunu düşünüyor
musunuz?
Teyzem'in çekilmesini sağlayan şey aldığı ödül değildi. Film üzerine görüşmeler yapılmıştı, zaten 86 Haziran'ında çekilecekti, Mayıs ayında aldığım ödül onun üzerine tatlı ve büyük bir sürpriz oldu. Ödüller o günlerde senaryonun ticari filme dönüşmesi konusunda etkili değildi, bugün de etkili olabildiğini sanmıyorum. Yine de, ödülün tanıtım sağladığı ve büyük bir moral (ve bazen maddi) katkı yaptığı göz ardı edilemez.
Bu yıl 22.si düzenlenecek
Uluslararası Altın Koza Film Festivali'nin jüri
başkanlığını üstleniyorsunuz. Ülkemizde düzenlenen
festivaller sinemamıza yeni isimler kazandırmada ne kadar etkili
acaba?
Son 20-25 yılda sinemamızın bir çok önemli yönetmeni, ilk çıkışlarını festivallerde yaptılar. Festivaller, bağımsız sinemacılara yeni filmler yapmak için kaynak yarattı, filmlerini göstermek ve yurt dışına açılabilmek olanağını da festivallerde yakaladılar. Festivallerin etkisi elbette çok büyük.
Festivallerde uygulanan sansürleri
doğru buluyor musunuz?
Yaş sınırı haricinde hiç bir
sansürü doğru ve haklı bulmuyorum.
Türk sineması 100. yılında birçok
filmle izleyenleri mutlu ederken 101. yılında sönük kaldı ve
sinemaseverler yabancı yapımlara yöneldi. Bunu nasıl
değerlendiriyorsunuz, senaryo üretmekte sıkıntı mı çekiliyor?
Ticari sinemanın pazarlama bunalımı ve yaratıcı
insanların sıkıntıları çok farklı şeyler. Sebepleri ve
çözümleri bambaşka. Karıştırmamak gerek.
Filmlerinizde kadın karakterlere
birçok yönetmene oranla daha farklı yer veriyorsunuz. “Sinema
ve kadın” desek, ne söylemek istersiniz bizlere?
Sadece
kadınları değil, “erkek” çoğunluğun dışında kalan
herkesi, bu erkek egemen toplumda haksızlığa uğrayan ve kırılan
bir çok farklı insanı anlatmaya çalıştım. Erkek yönetmenlerin
elinde genelde karikatürize edilen, düşmanlaştırılan,
ötekileştirilen, ezilenleri anlatmaya çalıştım, çalışacağım.
Bu elbette dünyaya, cinsiyet konularına bakışımla ilgili.
Hasan Ali Toptaş'ın "Gölgesizler"
romanını filmleştirme fikrinin ortaya çıkışını anlatabilir
misiniz? Romanda en çok ne hoşunuza gitmişti?
Gölgesizler bana yapımcı Hakan
Karahan tarafından teklif edildi. Romanın filmleştirilmesi aslında
onun hayaliydi. Ben romanın derinliğinden, katmanlı yapısından
ilk başta biraz ürktüm ama yapımcıyla romanın sadece bir
tarafını, hikayenin bir katmanını ele almak konusunda anlaştık.
Romandaki politik altyapıyı çok beğendim ve o katmanı işleyip
uyarladım.
Ümit Ünal, Hasan Ali Toptaş
dışında kimleri okur acaba?
Herkesi okumaya çalışırım
ama tekrar tekrar okuyup hayran olduklarım: Bilge Karasu, Sevim
Burak, Leyla Erbil, Sait Faik, Latife Tekin, Orhan Pamuk, Barış
Bıçakçı.. şu an fazla düşünmeden aklıma gelenler. (Tabii
Türkçe yazanlar içinde.)
Sosyal medya sinemamızı ne derece
etkiliyor?
Sosyal medyaya çok fazla takılan biriyim,
internet bağımlısı olduğum bile söylenebilir. Ama yaptığım
filmler, yazdığım senaryolar üstünde sosyal medyanın bir
etkisi yok, haydi gazeteler, dergiler kadar var diyelim. Bazen de
bir arkadaş sohbeti yerine geçebiliyor. Ama bu benim görüşüm
başka yönetmen ya da yapımcılar farklı bakıp, daha fazla
etkileniyor olabilir.
Yaptığınız çizimlere çeşitli
sosyal medya sayfalarında yer veriyorsunuz, çizime ilginiz ne
zaman başladı?
İlk cevabımda söylediğim gibi,
çocukluğumdan beri birşeyler çizerim, boyarım, kolaj vs yaparım.
Resim ve sanat tarihi üzerine de çok okudum. Ama resim üzerine
teknik-formel bir eğitim almadım. Çizmekten zevk alabildiğim
zaman çiziyorum. Bazen kağıda fırlayan tuhaf mahlukata ben de
hayretle bakıyorum.
Son filminiz Nar’a 2011, son
kitabınız Işık Gölge Oyunları’na ise 2012’de imza
attınız. Pekâlâ, yakında yeni bir kitap ya da film çalışması
olacak mı?
“Sofra Sırları” adında Hülya Avşar'ın
oynayacağı bir film için çalışıyoruz. Bakanlık kredisi aldı,
ortak yapımcılar bulunuyor, olağanüstü bir durum olmazsa
2016'da Rota-Net yapım şirketi ile çekeceğim. İlerletmeye
çalıştığım başka projeler de var.
İçinize en çok sinen "işte
yaptığım en güzel iş" dediğiniz film hangisi?
“Güzel”
elbette izafi bir kavram ama 9, Ara ve Nar filmlerimin hiç bir
mazerete sığınmadan arkasında durabilir, her yaptığımın hesabını
verebilirim. Diğer filmlerimde de çok çok sevdiğim şeyler var
ama aynı zamanda birçok “ah, keşke!” de var. O “keşke”lerin
her birinin sebebi farklı, hikayesi uzun. Bir yönetmen her
filminde tamamen özgür olamıyor, hayal ettiklerini her zaman
hayata geçiremiyor.
Son olarak Karantina okurlarına ne söylemek istersiniz?
Ülkemiz ve dünya çok zor günlerden geçiyor. Elbirliğiyle aklımıza, sağlığımıza, hayatımıza mukayyet olmalıyız. Bizi delirtmelerine izin vermeyelim. Sevdiğimiz filmlere, kitaplara, şarkılara, insanlara sahip çıkalım.
Bu söyleşi Ağustos 2015'te yapılıp, Ekim 2015'te yayınlandı.