Eylül'ün bitmesine bir hafta kala
soğuk ve aydınlık günler başlıyor.
Tepelerde dolaşıyorum öğlesonraları;
tek tük koyunlar otluyor çayırlarda,
alabildiğine saydam havanın içinden
neredeyse her yaprağını seçebildiğim
ağaçlar dalgalanıyor tabanında vadinin.
Akşamları televizyonun önüne oturup
cin içiyor ve gazeteleri karıştırıyorum;
haberlerin ardından ekranda beliren
saçları kırlaşmış, ince uzun adam
değneğini haritasında gezdirerek anlatıyor
Avrupa'yı etkileyen hava kütlelerini.
Zamanla sokaktan gelen sesler kesiliyor,
evler karanlığa gömülüyor birer birer.
Yatmadan önce arka bahçeye çıkıp
bir iki dakika sessizlikte duruyorum
bakarak ayın bulutsuz göğe tırmanışına;
bazen bir uçak geçiyor çok yüksekten
inanılmaz derecede düz bir çizgi izleyerek
ve bir an gene gitmek istiyor içimden bir şey,
ama biliyor hiç bir yer olmadığını gidecek.