Mutlu'nun Ardından
Ümit Ünal
Çocuklukta ve gençlikte, iyi öğretmenlerle karşılaşmak hayatta en büyük şanslardan biridir. Öğretmenlerimizin illa ki okulda bize ders veren konumda olması da gerekmez, insan bazı arkadaşlarından da hayata dair güzel şeyler öğrenir. 2021 Nisan'ında kaybettiğimiz Mutlu Parkan hem üniversitede ders aldığım bir öğretmenim, hem de (ne mutlu ki) arkadaşımdı. Hem derslerinde, hem sohbetlerinde, sofralarda, yürüyüşlerde ondan çok şey öğrendim.
Akademik bilgi kitaplardan da edinilebilir. Ama bilginin aklınıza gerçekten kazınması iyi bir öğretmenden yüz yüze dinlediğiniz zaman mümkün olur. Brecht'i okuyarak öğrenebilirdik elbette. Ama Mutlu canlandırarak, oynayarak, yaşayarak, anlatırdı Brecht'i. Onu sınıfın önünde Sezuan'ın İyi İnsanı'ndan, Cesaret Ana'dan alıntılar yaparken hatırlıyorum. Sadece Brecht'in kendi eserlerinden değil, Brecht'ten etkilendiğini düşündüğü çeşitli filmlerden de örnekler verirdi. Losey'in Mr. Klein'ından sahneler oynarken geliyor gözümün önüne, kimi diyaloglar Fransızca olarak: Mr. Klein'ın telefonda diğer Mr. Klein ile kısa konuşması... Filmin kendisini yıllar sonra izlerken Mutlu'nun eli ahize gibi kulağında oynayışı canlanmıştı gözümde.
Brecht'e bir çok açıdan hayran olsam da, "Brechtyen" bir yazar-yönetmen olmadım. Ama bir hikayenin kuruluşunda adım adım açılan ayrıntıların, hikayenin içine gizlenmiş ipuçlarının önemini Mutlu'nun Mr. Klein çözümlemesinden öğrendim. Losey, Brechtyen niyetleri olan bir yönetmen miydi, emin değilim. Önemi de yok, çünkü sanat dediğimiz şey dev, karmaşık bir dünya. İçine girebilmek, anlayabilmek için bir anahtar gerekli. Mutlu için de Brecht ve kuramı sinemayı ve edebiyatı anlamak, çözümlemek için o temel anahtardı, bir yol göstericiydi.
Ondan öğrendiklerim elbette Brecht ya da "Sinema Kuramları" dersinde incelediğimiz diğer büyük isimler, filmlerle sınırlı değildi.
Çünkü gençken karşılaştığınız iyi öğretmenler size hayatın neye benzediğini de öğretirler. Karşınıza hayatı sevmeyen insanlar çıkarsa yandınız, mutsuzluklarını size de aşılarlar. Mutlu (onu tanıyabilen öğrencilerinin şansına) hayatı seven bir insandı. Hayatın ayrıntılarından zevk almayı bilir, bunları çevresindeki bizlere de öğretirdi: İdeal cin-tonik ölçüsü, İzmir'de en güzel ballı yoğurt nerede yenir, ikinci el de olsa VW kaplumbağa neden dünyanın en iyi arabasıdır, Atahualpa Yupanqui kimdir, Almanca en uzun ve ilginç kelimeler nelerdir, hangi mevsimde hangi balık yenmeli, bu yemekle kırmızı şarap mı beyaz mı, bu ve benzeri sizin aklınıza gelmeyen sorular ve cevapları Mutlu'daydı. İstanbul'da ilk günlerimde simitçilerden bildiğimiz simit yerine "çatal" almayı da Mutlu'dan öğrendim, çatallar eskisi gibi güzel olmaktan vazgeçene kadar yıllarca sokak simitçilerinden çatal yedim.
1985 Temmuz'unda, okulu bitirip İstanbul'a yerleşmek üzere ilk gelişimde, Mutlu ve okuldan arkadaşım Mesut'la feribot yolculuğu yapmıştık. "Mutlu, mesut ve ümitli" olarak. Aklımdan hiç çıkmayan bir yolculuk oldu.
Yaz sabahı çok erken bir saatte, İstanbul'a giden feribotun güvertesinde, Marmara'nın ortasında bir yerdeyken, Mutlu uzakta dev, boz-kahverengi bir sis kubbesini gösterip "Bak orası Istanbul," demişti. Hayatım o kahverengi sisin içinde mi geçecek diye korkuyla bakmıştım. Sonra o dev kubbenin içinde kayboldum, bambaşka dünyalar buldum.
Mutlu'yla istediğim sıklıkta olmasa da görüşmeyi sürdürdük. Eski öğrencileriyle sohbeti sürdürmeyi, hepimizi sofralarda bir araya getirmeyi çok severdi. Buluşamasak da sık sık telefonla hal hatır sorardık. Herkesin neler yaptığını takip eder, bilirdi. O feribot yolculuğundan sonra aradan 36 yıl geçti ve Istanbul'dan 3000 km uzaktayken, Mutlu'nun ölüm haberi geldi. Önce oturup uzun uzun ağladım. Sonra onun bize öğrettikleriyle, heyecanlı ders anlatışıyla, sohbetiyle, sakin gülüşü ve şakalarıyla aslında hep aklımızda ve aramızda olacağını düşündüm ve kadehimi Mutlu'ya kaldırdım.
Mutlu Parkan'ı 2021 Nisan'ında kaybettiğimizde ardından bir yazı yazmış ve okuldan dergide yer vermek üzere arayan arkadaşlara iletmiştim. Yazı bu ay, Sinemasal'ın Brecht sayısında yayınlanmış.