Sinema bakışlarla kurulur. Adam kadına bakar. Kadın uzağa bakar. Başka bir adam, adama bakar. Biri dönüp kameraya bakar. Sinema tarihi aslında bakışların tarihidir. Tek bir bakış, yazılı bir hikayede on sayfada anlatamayacağınız duyguyu taşır bazen.
La Dolce Vita'da Marcello Mastroianni genç bir "paparazzi" muhabirdir. Yeteneğini saçma haberler peşinde heba ederken, bedenini de yüzeysel aşklarla harcar. Ama bir yandan bu manasız sürüklenişten kurtulma, ciddi bir entelektüel, bir yazar olma umudu vardır. Görmeyenler için filmin hikayesini ele vermeyeyim ama bu umudunu kaybeder, aklını ve bedenini saçmalığın akıntısına teslim eder. Reklamcı olur.
Filmin ortalarında bir sahil kahvesinde, kendi dünyasının çok dışında, "saf" bir genç kızla tanışır. Ona yazar olma hayalini açar. Finalde deniz kıyısında aynı kızla bir kere daha karşılaşır. Aralarında yürüyüp aşması zor bir dere ağzı vardır. Kız ona uzaktan bir şeyler söylemeye çalışır. Bütün geceyi içerek ve eğlenerek geçirip sabahlamış Marcello hala sarhoş, kıza "Anlamıyorum" diye seslenir. Ama denizin, dalgaların gürültüsü ikisinin de sesini bastırır. Kız çaresiz, sanki "Buluşalım, dansa gidelim" der gibi hareketler yapar. Ama Marcello hala anlamaz, belki de anlamak istemez. Sonra da el sallayıp kıza veda ederken müthiş bir oyunculuk mucizesiyle gülmek, ağlamak, boşvermek, yazıklanmak arasında dolanan bir ifade belirir yüzünde: Söze dökülemeyecek bir ifade. Bir adamın, hayallerine, başka bir hayat umuduna, masumiyetine, gençliğine veda anıdır bu. Sinema tarihinde daha acıklı finaller vardır mutlaka ama bu an beni her izleyişte sarsar.
Altyazı dergisinin "Bir an - 70 Unutulmaz Film Sahnesi" özel sayısında yayınlandı. Eylül 2022