Thursday, 6 January 2022

"Ben Kimim, neredeyim?" - Fotoğraflar: Ümit Ünal - 9 Dergi'nin Kış sayısından.

Bu yazı ve Instagram'dan Ahmet Elhan'ın seçtiği fotoğraflarım, 

2022 Ocak ayında 9 Dergi'nin  Kış sayısında yayınlandı:

https://www.9dokuz.com/yil-1-sayi-4 


"Ben kimim, neredeyim?"


Eski filmlerde çok tekrar eden bir sahneydi: Bayılan biri kendine geldiğinde ilk sorusu "Neredeyim?" olurdu. Hangi filmdi hatırlamıyorum ama komik bir sahnede oyuncu "Ben kimim?" sorusunu da eklemişti: "Ben kimim, neredeyim?" Ne zaman şaşkınlığa düşsem ben de şaka yollu böyle derim. Tabii bu soru cidden sorulursa, cevap vermek o kadar kolay olmayabilir. 


Kendimi bildim bileli dünyayla bir derdim oldu: Sanki insan kardeşlerimle aramda ölçemediğim bir boşluk vardı. İnsan ilişkilerini tam anlamıyordum. Çoğu insan arasında son derece doğal gelişen gündelik sohbete katılamıyordum. "Ben de sizdenim" demek istiyordum ama derdimi anlatamıyordum. Güzel konuşan, sözünü dinleten insanları hep kıskandım. Onlardan olamadığım için, çocukluktan beri hep hikayeler uyduran, yazan ve bazen çizen biri oldum. Aslında kimse sormasa da, hep "Ben kimim, neredeyim" sorusuna cevap arıyordum sanırım.


Uzun süre ne yaptığımı bilmiyordum ama 16-17 yaşımda sinema okuluna girdiğimde hayatım değişti. Sinemacı olmak o güne kadar evden kaçıp sirke katılmak kadar çılgınca, ya da aynanın öbür tarafına geçmek kadar imkansız bir şeydi. Okulu çok sevdim. Çok okudum, yazmaya çalıştım, kısa filmler çektim. Üçüncü sınıftayken, teyzem öldü. Bu ölüm beni çok sarstı ve bu sarsıntıyı okulun son yılında bir senaryo biçiminde anlatmaya kalktım. Büyük bir acı ve kayıpla, geçmişle, aileyle, çevremizde akıp giden hayatla başa çıkma yolum buydu. Bu senaryonun hayata geçmesi için çok çabaladım. Şans da yardım etti, doğru insanlarla tanıştım ve 1986'da ilk senaryom Teyzem çekildi. Birden "aynanın öbür tarafına" geçtim. Sonra 35 yıl geçti, bir baktım  ki bir sürü senaryo, kitap yazmışım, filmler çekmişim.


Fotoğraf sanatını bilmeden yönetmen olunamaz ama fotoğraftan çekinmiştim hep. Fotoğrafın teknolojiyle çok içiçe geçmiş olması, makineler, karanlık odalar, tanıman ve hükmetmen gereken onca teçhizat biraz gözümü korkutmuştu. Kendi fotoğraf makinem hiç olmadı. Grafiker olarak çalıştığım kısa bir dönem, bolca karanlık oda işi de yaptım ama karanlık odam da olmadı. 


Derken "akıllı" telefonlar geldi. Cebimize sığabilecek fotoğraf makineleri. Cebe sığan, cepten çıkan bir dünya. Artık yazar gibi fotoğraf çekmek mümkündü. Bir anda kendimi sürekli fotoğraf çekerken ve bunları "sosyal medya"da paylaşırken buldum. İki resim sergisinin ardından ilk kez bir fotoğraf sergisi açtığımda, meslekten fotoğrafçı olmadığım ve sadece cep telefonuyla fotoğraflar çektiğim için, serginin adını "Cebimden Fotoğraflar" koyacaktım. Sonra Asaf Halet Çelebi'nin mükemmel bir şiiri karşıma çıktı, oradan bir alıntı koydum afişe: 


"bir cebim var ki

karanlıktır

oradan oyuncak güneşler

bahçeler ve denizler çıkar."

 

Yıllar içinde hayatın her anından ufak gözlemler paylaşmak bir tiryakilik oldu benim için. Çünkü yaşadığım şehirlerin manzaralarını ve gözden uzak köşelerini, gittiğim başka şehirlerin sokaklarını ve duvarlarını, kendi vücudumun, sevgilimin vücudunun çok yakın görüntülerini, evdeki tanıdık nesneleri ve gün içinde ışığın değişimlerini, başka evleri ve odaları, gördüğüm başka sanat yapıtlarını, bitkileri ve onların büyüleyici ayrıntılarını karelemek dışında müdahale etmeden yakalamak ve onları herkese göstermek "Ben buyum, buradayım" demenin anlık yolu oldu. Ben kimim bilmiyorum, cevabı ben de sürekli arıyorum. Ama işte ben buyum, bunları gördüm, buyum ve merak etmeyin iyiyim, buyum ve buradayım, burada, burada ve buradayım.