Wednesday, 11 June 2014

Yaratıcı Kurgu



Bu yazı 17.Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali'nde, 
Bilge Olgaç Başarı Ödülü alan kurgucu Çiçek Kahraman için, 
festival yöneticilerinin isteği üzerine yazıldı. 
Festival katalogunda yer aldı.

Film çekmek, bilinmedik bir kıtayı keşfe giden bir geminin kaptanı olmak gibidir. Yol boyunca yanınızda, size ve hikayenize inanmış kalabalık bir ekip vardır. Ama yolculuk/çekim bittiğinde, tek bir kişiyle bir odaya kapanır filmin kaderini belirleyen işlerden birine, kurguya girişirsiniz. Günlerce, haftalarca kurgucuyla kafa kafaya, çekimde topladığınız malzemeyi ölçer biçer ve filme şekil verirsiniz. Bu dışarıdan göründüğünden daha zor ve çileli bir iştir. Yeni bir kıta mı keşfettiniz, yoksa gemiyi ayak altı bir limanda karaya mı oturttunuz, kurguda belli olur.

Film çekmeyi Atıf Yılmaz, Halit Refiğ gibi eski ustaların yanında öğrendim. Yaptığım filmler onların filmlerine benzemese de çalışma tarzım benzer. Bir sahneyi çekimden önce kafamda kurgularım ve çoğu zaman, alternatif açılar yerine, doğru bulduğum tek seçeneği çekerim. Böylece sahnenin plan dizilişi, neredeyse çekim sırasında belli olur. Çiçek Kahraman'la tanışıncaya kadar kurguyu mekanik bir sıralama, fazlalıkları ayıkladığımız teknik bir adım olarak görürdüm.

Oysa Çiçek, teknik ustalığının dışında, hikayeye yaratıcı katkı sağlayabilen bir kurgucu. Ülkemiz için ender bir durumdur bu. Çiçek anlatmaya çalıştığınız şeyi çok iyi anlar ve hikayenin akışına dair özgün yorumlar, fikirler getirir. Mesela sadece bir sahnede bir karakterin bakışının süresini biraz uzun tutar: Bir bakarsınız karakterin yorumu, bizim o karaktere bakışımız da biraz değişmiş. Ya da aslında kullanılmayacak, kaza eseri çekilmiş bir planı sahneye dahil ediverir, bakarsınız o hatalı plan, vazgeçilmez hale gelmiş.

Birlikte çalıştığımız ilk filmi, Ara'yı kurgularken senaryodaki ilk sahneden mutsuzdum. Çiçek'le uzun uzun konuştuk. Senaryodaki tüm sırayı değiştirip, ilk sahneyi sondan bir önceki sahne yaptık ve senaryoda öngörmediğim, çok farklı bir başlangıç yarattık. Çiçek gibi hikayeden, senaryodan anlayan bir kurgucu olmasa işim zordu.

Çünkü sanat denen şey sezgi üzerine kuruludur. Yaptığınız her şeye uzun uzun mantıklı, teknik açıklamalar getiremezsiniz. Bir cins sezgiyle “Böyle olması gerek” deyip yaparsınız. İyi bir film ekibindeki herkesin yönetmenle aynı sezgiyi paylaşması şarttır. Yoksa o film bitmez. Çiçek sezgisiyle, “leb demeden leblebiyi anlayan” bazen de yepyeni bir leblebi icat eden mucizevi insanlardandır.

Hep çok sakindir, işine inanılmaz yoğunlaşır. Çalışırken bir kere bile sesimizi yükselttiğimizi, tartıştığımızı hatırlamıyorum. Ben bazı zamanlar sabırsızlanırım, sevdiğim sahneleri peşpeşe hemen kurgulamak isterim; Çiçek beni sakinleştirir. “Onu yarına bırakalım, dinlenmiş bir gözle yapalım,” der.

Yedi film çektim. Bunların dördünü Çiçek'le yapmışız: Ara, Gölgesizler, Ses (Natalin Solakoğlu ile birlikte) ve Nar.

Yeni bir film yaparken, yine haftalarca bir odaya kapanmak için birini seçmem gerekecek, elbette fazla düşünmeden Çiçek'i arayacağım. Umarım bundan sonraki filmlerde de şartlarımız elverir ve hep birlikte çalışırız.